15 Ekim 2011 Cumartesi

Sahne sırası TBL'de.



Neredeyse bütün ligler başladıktan sonra şimdi sıra Türkiye Basketbol Ligi'ne geldi. Avrupa'nın İspanya'dan sonra gelen en kaliteli basketbol ligi olmaya aday olan ligimiz bu sene çok çekişmeli geçecek. Her sene şampiyonluğa oynayan Fenerbahçe ve Anadolu Efes'e geçen sene Galatasaray dahil oldu ve işler daha da kızıştı. Bu üç takımımızın Euroleague'de mücadele edecek olması da ayrı bir heyecan konusu. İstanbul'da gerçekleştirilecek olan Final-four'a aday olan takımlarımızdan başarabilecek olan var mı izleyeceğiz. Geçtiğimiz seneki kadrosuna Bogdanovic ve James Gist gibi takviyeler yapan Fenerbahçe mi; Sasha Vujacic, Savanovic ve bir sürü çok kaliteli oyuncuyla kadrosunu donatan Anadolu Efes mi; yoksa Lakovic'li Oktay Mahmuti'li Galatasaray mı hedefe ulaşacak göreceğiz.

Bu üç takımın hemen altında ise Banvit, Türk Telekom, Beşiktaş ve Karşıyaka yer alacak. Özellikle Türk Telekom kadro kalitesi olarak şampiyonluk hedefindeki 3lüyü oldukça zorlayabilir. Ancak onların sezon öncesi maçlarında izlediğim kadarıyla en büyük problemleri takım oyununu oynayamamaları. Beşiktaş'ın ise Türk kalitesinin düşük olması kendilerine sıkıntı yaratacak. Milli takım koçumuz Orhun Ene'nin takımı Banvit ise istikrarlı yükselişini bu sene devam ettirebilecek mi göreceğiz. Ancak bu sene rakiplerinin daha sert olduğunu da unutmayalım. Karşıyaka ise dümene Mire Chatman'ı geçirdi ve onu genç oyuncularla takviye etmeye çalışıyor. Bu gençlerin fazlalığına iki tarafı keskin bir bıçak diyebiliriz. Malum bu oyuncuların tecrübesizliği sorun yaratabilir ancak dinamizm ve yetenekleri akımı bir sonraki düzeye de taşıyabilir.

Orta ve üst sıralardaki çekişmeler bu takımlar arasında yaşanacak gibi gözüküyor. Bakalım bu senenin sürpriz takımı kim olacak. Bu senenin Edirne Olin'i çıkacak mı göreceğiz. Artık gözler parkelerde.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Anadolu Efes gümbür gümbür.




İkinci maçından da galibiyet çıkartarak işini halleden Efes bugün 2. çeyrekten itibaren maçı domine etti. Karşıyaka ise ilk yarıda Efes ile baş etmeyi başarsa da 2. yarı rakibinin derin ve çok kaliteli rotasyonuna teslim oldu.

Maçta ön plana çıkanlar Anadolu Efes adına Sasha Vujacic ve Dusko Savanovic oldu. Bu iki yıldız oyuncusunun beraber olarak hücumda iyi olduğu günlerde takımın çok rahatlayacağını söyleyebiliriz. Beceri olarak işin hücum boyutunda Avrupa standardı için gerçekten elit oyuncular. Bugün de iki oyuncu çok yüksek bir yüzdeyle atış kullandılar. Sasha Vujacic ile ilgili bir dikkat edilmesi gereken nokta da ortaya koyduğu mücadele. Kesinlikle "NBA'den geldim" tarzında bir tribe girmemiş ve takımın performansını kendisinin üzerinde tutuyor. Savunmada da gereken katkıyı veriyor. Aynı tribe girmemiş bir diğer oyuncu da Ersan. Aynı şekilde o da kendine değil takımına oynuyor. Form tuttukça daha iyiye gidecektir ve Efes'in de Euroleague'de onun iyi performanslarına ihtiyaç duyulacak.

Savunma demişken Kinsey-Doğuş-Sinan triosundan bahsetmezsek olmaz. Genellikle bu üç oyuncudan ikisi aynı anda sahada bulunuyor ama hangi ikisi olursa olsun dış savunmada (perimeter) büyük bir güç sağlıyor. Zaman zaman Kinsey'nin enerjisi (Fenerbahçe'de olduğu gibi) yedekten gelip takımın fitilini ateşliyor. Doğuş'un ise atletizmini gayet beğendim. Topa hakimiyeti de hiç fena değil ve şutunu geliştirmesi halinde çok verimli bir oyun kurucuya dönüşebilir.

Karşıyaka'da ise direksiyona Chatman geçmiş. Hücum yükünün çoğunu tek başına çekiyor. Karşıyaka'nın dezavantajı ise genç oyuncularının çokluğundan kaynaklanan tecrübesizlik diyebiliriz. Örneğin; İlkan Karaman. Atletik özellikleri üst seviyede genç bir uzun. Galatasaray'dan kiralık olarak Karşıyaka'da forma giyiyor. Oyunun ofansif tarafını fena oynamıyor ancak defansif olarak ciddi zaafları var. Karşıyaka'da bulabileceği düzenli forma şansının gelişiminde büyük etkisinin olacağını düşünüyorum. Ancak "ben oldum" havasına girmemeli kesinlikle. Karşıyaka'nın bugün aldığı farklı yenilgiyi sezonun beklentisi olarak değerlendirmemek lazım. Efes'le baş edemezler ancak sağlam bir takım çıkacak ortaya orası görülebiliyor.

9 Ekim 2011 Pazar

Barcelona’lara layıksın Rıdvan!



Almanya maçının sonunda dakikasında Rıdvan Dilmen’in yaptığı saygısızlığı duymamıştım. Bu sabah Reha Muhtar’ın yazısına bir göz attım ki, o zaman öğrendim. Arkadaş’ın yeniden ergenliğe girmiş olması kuvvetle muhtemel. 90+2. dakikada Almanlar top çevirirken Rıdvan’cığımız milli takımın ezikliğine dayanamayıp kulaklığını bırakmış. Lütfetmiş. Ne yazık ki Rıdvan Dilmen’e yakışır bir futbol oynayamıyoruz ki, o da güzel sözleriyle kulaklarımızı okşasın. Tamam, kabul ediyorum ve katılıyorum ki, son bir süreden sonra Almanlar topla oynamayı bırakıp sağa sola koşturarak bizimle oynamaya başladı. Ama böyle bir hareketin mazereti midir bu? Attığın trip kime Rıdvan? Milli takıma mı? Yoksa Hiddink senin 20 saniye kala maçı anlatmadığını duyup istifa mı edecek?

Ancak bu kendini dev aynasında görme sendromu zamanında parlak yıldız olmuş oyuncularımızın bazılarında çok net görünüyor. Rıdvan ve Sergen bu kesimin öncüleri. Bu iki arkadaş da çok yetenekli ve kaliteli futbolculardı ama sonra? Başarısız teknik direktörlük denemelerinden sonra (Sergen bir tek Beşiktaş’ın genç takımını çalıştırdı hakkını yemeyelim) televizyonda ahkam kesmeye başlamış iki şahsiyet oldular. Rıdvan’ın objektif olduğunda yorumlarını dinlemek iyi güzel de objektifliğini (kulüp bazında) kaybettiği zaman hiç çekilmediğini de biliyoruz. Fenerbahçe yenildiğinde gözlerinden ateş fırlayan Rıdvan’ın, Beşiktaş ve Galatasaray puan kaybettiğinde canlı yayında kahve muhabbetine bağladığını çok gördük. Konuyu biraz dağıttık ama kısaca şunu söylemek istiyorum; kişilere hak ettiğinden fazla değeri verirsen, bu şekilde bir yerlerinin kalkmasını da engelleyemezsin. Maç yorumla diye 1 milyon dolar verirsin, 20 saniye kala şov yaparak kulaklığı atar. Şike skandallarından sonra yorumculuğu bıraktım der 3 hafta sonra geri döner. Ne demiştik; Barcelona’lara layıksın Rıdvan.

7 Ekim 2011 Cuma

Galatasaray'da Zaza Pachulia sesleri



Bu akşam çıkan dedikodulara göre Galatasaray Zaza Pachulia ile ilgileniyormuş. Bir şeyler karalamadan geçmek istemedim.

Aslında lokavt bitene kadar gelecek oyunculara genel anlamda karşıyım ve yarı yolda gidecek olmaları nedeniyle doğal olarak hedefe götüremeyeceklerini düşünüyorum. Ancak Galatasaray özelinde durum biraz farklı. Çünkü Efes Pilsen ve Fenerbahçe Ülker Euroleague'de final-four hedefleyen takımlar ve kadro yapılarını buna göre kuruyorlar. Ancak Galatasaray'ın şu anda böyle bir hedef koyması inandırıcı ve gerçekçi olmaz. Yani doğal hedef gruptan çıkmak. Peki lokavt bitene kadar gelecek bir oyuncuyla bu başarılabilir mi? Evet. Eh işte Zaza Pachulia ismini mantıklı kılan durum bu ve Galatasaray'ın saha içinde de ona gerçekten ihtiyacı olması.

Pivot bölgesine bakacak olursak Andric ve Furkan'ın ortak zaafları çok açık. Güçlü ve üst düzey pivotları savunmakta zorluk çekiyorlar. Eğer ki Songaila'yı da bu ikiliye dahil ediyorsak, o zaman Furkan hariç reboundlarda da oldukça zayıf bir ikili diyebiliriz. Bu anlamda Zaza boyalı alandaki defansif gücü oldukça arttırır ve reboundlarda da bir sınıf atlatır.

Ayrıca Andric ve Furkan'ın bu zaaflarından dolayı faul problemi yaşamaları çok muhtemel. İkisi bu sorunu yaşadıklarında ise üçüncü opsiyon olarak Sertaç kalıyor. Ancak Sertaç kesinlikle şu anki düzeyiyle Euroleague'i kaldıracak bir oyuncu değil. Bu açıdan bakarsak da Zaza gibi Türk pasaportuna sahip bir oyuncu gerek ligde gerek Avrupa'da rotasyonu oldukça rahatlatır.

Basketbolda kupada ilk gün geride kaldı



Sezon öncesinde takımların son hallerini göreceğimiz Türkiye Kupası bugün başladı. B Grubunda Fenerbahçe Ülker Mersin'i 82-77'lik bir skorla geçerken; grubun diğer maçında Edirne Olin Tofaş'ı 79-77 geçmeyi başardı. D grubunda ise Galatasaray Antalya Bşb'yi 89-67 gibi rahat bir skorla, Erdemir ise ligin yeni takımı Bandırma Kırmızı'yı 73-60'la yendi. Günün sürprizinin Olin'den geldiğini söyleyebiliriz. Malum sponsorluk krizleri, kaybedilen oyuncular derken bu sene düşüş yaşaması beklenilen Olin yine bizi şaşırtacak bir performans sergileyebilir.

Fenerbahçe'nin maçının 10-15 dakikalık küçük bir izledim ve açıkçası o bölümde oyuna tamamen hükmediyorlardı. Keza fark da o aralar 15 sayı civarındaydı. Ondan sonra gördüm ki maç sadece 5 sayı farkla bitmiş. Oyunun tamamını izlemediğim için ayrıntılı bir yorum yapamayacağım ancak Mersin'in maçı bırakmamış ve son periyotta bu şekilde maça asılabilmiş olmaları kendileri açısından önemli. Maçın öne çıkan isimleri Fenerbahçe'de; Oğuz(13s,9r) ve Bogdanovic(16s,6r) olmuş bu iki isme destek çıkanlar ise Preldzic ve Kaya Peker olmuş. Bogdanovic'in Fenerbahçe için gerçekten önemli bir transfer olduğunu düşünüyorum. Sene içinde de Fenerbahçe'ye yüksek katkı sağlayacaktır. Curtis Jerrels'ı ise hazırlık maçlarında beğenmemiştim, bugünkü maçta da istatistik olarak düşük kalmış. Bakalım hemen bir yargıya varmadan bir kaç maç daha beklemek gerekir. Mersin tarafında ise; James Mays'in 24 sayı 12 rebound'luk katkısı ilgi çekici. Belki de maçı kaybetmelerinin nedeni bu performansa destek çıkacak 2-3 kişinin daha çıkmamış olması olabilir.

Galatasaray maçı ise beklenileceği gibi rahat geçti. Aslında maça pek de iyi başlamadı Galatasaray. Oyuncuların sanki 3 maç üst üste oynamanın yorgunluğunu atamamış gibi bir halleri vardı. Ta ki ikinci çeyreğe kadar. Geniş ve kaliteli rotasyonun bu sene Galatasaray'ın önemli bir gücü olacağı aşikar. Özellikle de sizden daha güçsüz bir rakibe karşı oynarken işi çok rahatlatır. Onlar zaman geçtikçe kısıtlı rotasyon nedeniyle yorulur ama siz daha dinç kalacağınız için maç sonunu rahat getirirsiniz. Galatasaray'ın formda olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha da iyi duruma gelecek olmaları Euroleague açısından da umut verici. Galatasaray'ın hücumuyla ilgili bir taktiği paylaşmak istiyorum. Oktay Mahmudi'nin geçtiğimiz sezon da kullandığı 1-1-3 hücum sisteminin bu sene üst düzeyde uygulandığını söyleyebiliriz. Pota altında bir oyuncu, serbest atış çizgisine yakın bir oyuncu ve üç dış oyuncunun kullanıldığı bu sette pas trafiği çok iyi sağlanıp doğru şut bir şekilde bulunabiliyor. Bu sistemin işlemesinde Andric'in pas yeteneğinin yüksek olmasının da etkisi büyük. Pota altına inen topu iyi bir şekilde kullanıp sirkülasyonu mükemmel sağlayabiliyor.

Kupa'da bugünün maçları böyle gelişti. Yarın da akşam üzeri grup maçlarının devam edeceğini hatırlatalım.

3 Ekim 2011 Pazartesi

Gözden uzakta bir yıldız: Javier Pastore!



42m euroluk bonservis bedeliyle transfer döneminin en büyük bombalarından biri olan Javier Pastore Paris'teki sezona nasıl başladı? Şöyle diyebiliriz; Paris Saint Germain 20 puanla Fransa'da 9 hafta sonunda liderlik koltuğunda oturuyorsa bu başarıda aslan payı Pastore'nindir. Palermo'daki kariyerinde başarılı oyunuyla ve yeteneğiyle göz önüne çıkan Arjantin'li yıldızın buradaki sınavı biraz daha zor. Paris Saint Germain'de kendisinden şampiyonluğa oynayan bir takımın liderliğini yapması bekleniyor. Şu ana kadar da başarılı olduğunu söyleyebiliriz.

Ben Pastore'nin Fransa'da başarılı olmasını bekliyordum ama bu kadar kısa sürede Fransız futboluna ve kendi takımına alışması da ayrı bir başarı. Şimdiye kadar ligde oynadığı 7 maçta attığı 5 gol ve yaptığı 2 asistle kendini kanıtlamış durumda. Hatta Zidane kıyaslaması bile başlamış durumda ki, işte tam o noktada biraz daha beklemek ve sakin olmak gerekiyor. Kendisi de bu kıyaslamadan onur duyduğunu söylüyor ama mütevazi davranıp çalışmaya devam etmesi gerektiğini de ekliyor.

Bu sene şampiyonluğun en büyük adayı olarak gördüğüm Paris'in Avrupa Ligi'ndeki performansı da merak konusu şu anda 2 maçta topladıkları 3 puan ile F grubunda 2. durumdalar. Bu sene de hedefleri tabi ki bu kupayı müzelerine götürmek ancak, bu kurdukları yeni kadroya yapacakları eklemelerle önümüzdeki sezonlarda Şampiyonlar Ligi'nde üst turları görebilirler.

Fransa Ligi'ne gidip biraz gözden uzak kalsa da Pastore yabana atılmayacak bir yetenek ve potansiyel. O da bu potansiyeline erişmeye istekli görünüyor. Takip edilesi..

GALATASARAY DEPLASMANDAKİ İLK GALİBİYETİNİ ALDI


Galatasaray bu sezon deplasmandaki ilk galibiyetini Ankaragücü’nü 3-0 yenerek aldı. Galatasaray çok uzun zaman sonra sakatsız, cezasız bir kadroyla Ankara’ya gitti. Maçın net favorisi Galatasaray’dı. Zira Ankaragücü sezon başında üç tane Şampiyonlar Ligi ayarında olan 3 oyuncusuyla yollarını ayırmış ( Vittek, Sapara, Sestak )yönetimdeki büyük sıkıntılar yaşamış ve kriz bitti denildiyse de bu kadroyla o krizin sezon ilerledikçe tekrar patlamasının muhtemel olduğu, takımın başına her denize düşenin yılana sarıldığı teknik direktör Ziya Doğan’ın getirildiği bir Ankaragücü karşısındaydı Galatasaray. Maça geçen hafta ki Eskişehirspor maçındaki kadrodan sadece bir değişiklikle ( o da cezası biten kaleci Muslera ) sahaya çıktı. Ankaragücü’nde ise Ziya Doğan elindeki kadroyla bir şeyler başarmak için değişik şeyler deniyor. Bugün asıl pozisyonu stoper olan Rajnoch, forvet arkası serbest oyuncu gibi oynadı. Birkaç tehlike de yaratmadı da değil ama bir takımın forveti Ergin Keleş, forvet arkası Rajnoch, solda Tisdell, sağda Doğan Şahin’le bu başarı gelmez. Zaten sezon başlangıcı da bunu gösteriyor. Kaleci Özden formda olmasa bu maç çok daha farklı bitebilirdi. Maça gelecek olursa, Galatasaray’ın lig tarihindeki 3000. Golünü Rajnoch kendi kalesine attı 12.dakikada. geçen haftaki Es-Es maçının yıldızı Engin 20.dakikada kaptığı topla çıkılan kontra atakta Kazım’ın bitirici füzesiyle farkı ikiye çıkardı Galatasaray. Maçın ilerleyen dakikalarında Elmander, Selçuk, Kazım’la birkaç pozisyona girdiler ama bu net fırsatları değerlendiremediler. 74’te oyuna giren Baros aynı Karabük maçındaki gibi girer girmez kendini gösterdi ve oyuna girdikten 11 dakika sonrasında kendi kazandığı penaltı vuruşunu gole çevirerek maçın skorunu belirledi. Bu gol umarım kendisine de büyük moral olmuştur her ne olursa olsun iyi bir Baros bu takımda mutlaka yer bulacaktır. Ama Elmander mücadeleci ve güçlü oyunuyla ondan formayı kaptı ve kolay kolay bırakmayacak gibi duruyor.

Galatasaray puanını 10’a çıkartarak ligde 2.sıraya yerleşti, Ankaragücü ise 17.sırada. Samsunspor, Eskişehirspor’dan sonra Ankaragücü maçında da kalesinde çok pozisyon vermeyen bir Galatasaray vardı. Deplasmanda İBB ve Karabük’e hem pozisyon hem puan veren Galatasaray için şu zamanda bir deplasman serisine başlamak için belki de en uygun rakiple karşılaştı ve kalesini gole kapatarak galibiyete ulaştı. İmparator’un öğrencileri gitgide daha iyi savunma yapıp daha yaratıcı hücumlar sergilemeye başlıyorlar ama en önemlisi takımın geçen sezon yaşadığı psikolojiden kurtulmuş olmaları sanırım.

2 Ekim 2011 Pazar

Helal olsun Galatasaray!



3 günlük Euroleague bileti alma mücadelesi bugün son buldu ve Galatasaray Euroleague'e kaldı! GS Lietuvos Rytas'ı hem de Litvanya'da 11 bin taraftarının önünde 71-60 gibi net bir skorla yenip tarihinde ilk defa Euroleague'e katılma hakkı elde etti. Böylelikle Avrupa'nın şampiyonlar liginde 3 takımımızla mücadele edeceğiz. Galatasaray'ın B Grubundaki rakipleri; Barcelona, Montepaschi Siena, Unics Kazan, Asseco Prokom ve Union Olimpija.

Bu gün süren başarının bütün takım olarak elde edildiğinin altını kalın biz kalemle çizmemiz gerek. Çünkü gerçekten de sahaya giren her oyuncu takıma katkı verdi. Her maç 2-3 oyuncumuz ön plana çıktı ve diğerleri onlara yardım etti. Gerek Andric, gerek Lakovic, gerekse Jamon Lucas Gordon bu başarının baş mimarlarından. Ancak bu başarıyı mal edeceğimiz isim belli. Oktay Mahmudi! Son 3 senede bu takımın nereden nereye geldiğini görmek Türk basketbolu açısından da gurur verici.

Euroleague'e hoş geldin Galatasaray! Burada iş çok ama çok zor. Malum Barcelona ve Siena'nın olduğu grupta ilk 2 zaten aşağı yukarı belli demektir. Yine de emin olabileceğimiz tek bir şey var ki; Oktay Mahmudi'nin öğrencileri bu maçlarda da ellerinden gelen her şeyi yapacaklar. Yolun açık olsun Galatasaray!

1 Ekim 2011 Cumartesi

FİLENİN SULTANLARI FİNAL İÇİN SAHADA !



2011 Avrupa Voleybol Şampiyonasında Filenin Sultanları, bu akşam saat 21:00’de Sırbistan ile finale çıkma mücadelesi verecek. Çeyrek finalde son Dünya şampiyonu Rusya’yı 3-0 gibi net skorlarla deviren Filenin Sultanları tarihinde ikinci kez finale yükselmek istiyor. Turnuva başlarken, sakatlığı bulunan Neslihan Darnel antrenmanlara dahi yeni yeni çıkmaya başlamıştı ama turnuva ilerledikçe maçlarda kendi kendine form tutmaya başladı. Onun yerine Polen belki Neslihan kadar değil ama yine de önemli katkılar verdi. Turnuvada gruplardaki son maçımızda ev sahibi İtalya’yı kendi seyircisi önünde yendik ve ardından İspanya’yı da 3-0 yenerek çeyrek finale çıktık. Rusya karşısında tek kelimeyle “mükemmel” oynadı filenin sultanları. Takımın pasörü Özge bir maestro gibi yönlendirdi hücumları. Bahar’ın etkili servisleri Rusya liberosunu adeta oyundan sildi. Zaten Sultanlarımız müthiş servisleriyle ün salmıştı Dünya’ya. Eda’nın tek ayak hücumları, kaptanımız Esra’nın blok-out u seven smaçları, Neslihan’ın yavaş yavaş forma girmesiyle çizgi arkasından uçarak vurduğu smaçlar, ve Neriman’ın inanılmaz sert smaçları ( hatta bir pozisyonda Rusya liberosunun üstüne vurduğu bir smaç vardı ki suratında patladı ) Rusya’yı yıldırdı adeta. Rusya’nın yıldızı, smaç’a çıktığı zaman filenin üstünde gezinen Ekaterina Gamova’nın sert smaçlarını müthiş çıkartan Gülden ve Gizem bu maça ne kadar hazırlandıklarını gösterdiler. İtalyan antrenörümüz takımını bu maça çok iyi hazırladığını gösterdi bütün Dünya’ya. Filenin Sultanları bugün Sırbistan’ı yenebilecek güçte ve hepsi gerçekten formda ve derslerine çok iyi çalışıyorlar. Umarız bugün bizden önce oynanacak olan diğer yarı final mücadelesinde İtalya-Almanya maçının galibiyle finalde karşılaşırız ve şampiyon oluruz. Ama ilk önce Sırbistan’ı geçmemiz lazım. Haydi Filenin Sultanları !