20 Şubat 2012 Pazartesi

Hele şükür, 3 puan !


Ligdeki son 4 maçından yalnızca 1 puan toplayabilen ve zirve ile ciddi bir puan farkı açılmasına sebep olan Beşiktaş, Gençlerbirliği’ni bol gollü ve maç boyunca karşılıklı pozisyonlarla geçen bu zevkli maçta 3-2 mağlup ederek üç puan hasretine son vermiş oldu.

Beşiktaş’ta bu maçta “en zayıf halka” şüphesiz ki Ersan Gülüm’dü. Egemen’in hafif sakatlığı ve Braga maçı düşünüldüğü için dün akşam ilk 11 başlayan Ersan, gerek yenilen ilk goldeki hatası, gerek maç boyunca yaptığı defansif hatalar az kalsın Beşiktaş’a daha pahalıya patlayabilirdi. Bu da Ersan’ın kesinlikle maç eksiği olduğunu gösteriyor. Dile kolay, ilk önce (futboldaki en zor sakatlıklardan biri olan) ön çapraz bağı yırtılan genç oyuncu, yaklaşık yarım senelik uzun bir tedavi süreci sonrası tam düzeldi denilirken şanssız bir şekilde aynı sakatlığı geçirdi. Böylece 1 yıldan fazla ayağına top değmemiş oldu. Toparlayabilmesi için maç eksiğini kapatması gerekiyor, bu haliyle Beşiktaş’ın 11’inde oynaması zor gözüküyor. Belki A2 takımında oynatılarak maç eksiği kapatılabilir, belki de Türkiye kupası maçlarında kadroda düşünülerek önümüzdeki seneye mutlaka kazanılmalı bu genç stoper.

Maçı değerlendirecek olursak, Beşiktaş’ın ilk yarı boyunca yaptığı “olumlu hareket” sayısı bile parmakla sayılır cinstendi. Evet Beşiktaş topa sahip, evet pas yapıyor, fakat kendi yarı sahasında top çevirerek. Almeida ilerde adeta kayboluyor, çünkü hücuma yeteri kadar destek gelmiyor. Topu ileriye oynayabilecek zaten bir oyuncu mevcut Beşiktaş’ta, o da Manuel Fernandes. Orta sahanın diğer elemanları Ernst ve Necip, tamamiyle basit ve geriye oynayan futbolcular. İlk yarıda Quaresma’nın cılız çabaları dışında oyunun hakimi genel anlamda Gençlerbirliği idi.

Ta ki ikinci yarının başında Carlos Carvalhal’in yaptığı doğru oyuncu değişikliğine kadar. Üzülerek söylüyorum ki her Beşiktaşlı ve Türk futbolunu takip eden kişinin büyük ümitler beslediği fakat sahada ne yaptığını bilmeyen, oyun içinde kaybolan Necip Uysal’ın oyundan çıkması ve Simao’nun oyuna girmesiyle oyunun seyri tamamen değişmiş, Beşiktaş oyunu rakip yarı alana yığmış oldu. Böyle olunca da goller gelmeye başladı. Quaresma’nın attığı gol tamamen şans, evet, ancak bu gol Quaresma’nın özgüveninin artmasına sebep olabilir, etkili bir Q7 de Beşiktaş’ın oyununu olumlu yönde etkiler şüphesiz ki. Çünkü şuanda belirtmek gerekirse, Quaresma sakatlık sonrası hiç hazır değil… Beşiktaş’ın ikinci golü ise alıştığımız şekilde Almeida’nın arka direğe koşusu ve kafa vuruşuyla geldi. Almeida bu işi çok iyi yapıyor, ancak başka hiçbir şey yapmıyor. Oyununu çeşitlendirmesi, yalnızca arka direğe koşu yapıp kafa golü atması değil, şut pozisyonları da yaratması gerekiyor Portekizli golcünün kendine, çünkü çok etkili bir sol ayağı olduğunu biliyoruz.

Bir kez daha üzülerek söylüyorum, yine büyük ümitler beslenilen genç kaleci Cenk Gönen, son zamanlarda yediği hatalı gol sayısını çok ciddi anlamda arttırdı. Bazen inanılmaz toplar çıkaran genç eldiven, bazen de öyle goller yiyor ki inanılacak gibi değil, tıpkı dün yediği 2. gol gibi… Kalecilik tecrübe işidir, önsezi işidir, dolayısıyla Cenk’in bu hatalı gollerden ders çıkararak, tecrübe kazanarak ilerde daha iyi bir kaleci olması gerekiyor. Unutmayalım ki Volkan Demirel de daha gençken nasıl hatalar yapıyor, “Yapma Volkan yapma !” diye diye spikerlerimizin dilinde tüyler bitiyordu, şuanda görmekteyiz Volkan’ın nasıl dünya çapında iyi bir kaleci olduğunu.


Son olarak da Beşiktaş hücumlarının %70-80 pay sahibi olan Manuel Fernandes’den bahsedelim. Fenerbahçe derbisinde kart cezası yüzünden oynayamayan Portekizli, Galatasaray derbisinde de sarı kart cezalısı durumuna düştü. Bu durum Beşiktaş için çok büyük bir handikap oluştururken, Galatasaray için de çok büyük bir avantaj olmuş oldu. Sarı kart pozisyonunu değerlendirecek olursak, kendisine art arda yapılan 2 sert faul sonrası sinirlenen Fernandes, rakibinin üstüne yürüyor ve sarı kartla cezalandırılıyor. Bu karar doğru mu ? Bence doğru. Fakat… Daha önce bir yazımda da belirttiğim üzere, Emre Belözoğlu’na yapılan sert bir faul sonrası Emre’nin ne hakemi tehdit etmediği, ne oyuncunun nerdeyse boğazını sıkmadığı kalırken, bu davranışları çoğu zaman kartla cezalandırılmıyor. Eğer Fernandes’e o kartı veriyorsan, Emre’ye de vereceksin. Vermiyorsan, hiçbirine vermeyeceksin, tek isteğim hakemlerin belli standartları olması (Ben sarı kartların verilmesinden yanayım onu da belirteyim). Fernandes’in de ne kadar sert faule maruz kalırsa kalsın, Galatasaray maçı öncesi ceza sınırında olduğunun bilincinde olup öfkesini kontrol edebilmesi gerekiyordu, tıpkı Beşiktaş hücumlarını kontrol ettiği gibi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder