26 Haziran 2014 Perşembe

Muhteşem Bir Plase; Kolombiya !


" Dünya Kupalarında belli başlı favoriler vardır herkesin aklında. Bu takımlar genellikle kamuoyunda herkesin hemfikir olduğu ülkelerdir. Buraya kadar her şey normal. Peki " Plase kim ? " diye sorulduğunda ? İşte orada kişisel duygular girer işin içine. Tabuların dışına çıkmak ister insan. 2014'te de mantıklı plase'lerden biri ise; tabii ki Kolombiya. " 


Kolombiya;

Jose Pekerman 2006 Dünya Kupasında, Arjantin'i çeyrek finale çıkarmış ve o turda Almanya'ya kaybetmişti. Çeyrek Finalde elenmenin yanı sıra, turnuva geneli ve maç sırasında yaptığı defansif değişiklikler yüzünden çok eleştirilmişti.  2014'te ise sahip olduğu hücum hattı dudak uçuklatacak cinsten. Sakatlığı yüzünden Brezilya'ya gelemeyen Falcao'yu saymıyorum bile. Teofilo, Jackson Martinez, Bacca, Adrian Ramos, James Rodriguez, Cuadrado, Ibarbo... Geleceğin wonderkid'i Quintero cabası. Japonya, Yunanistan ve Fildişi Sahillerinin olduğu gruptan 3 te 3 yapıp 9 gol attılar. Kaleyi bulan her dört gol girişiminden 1'i gol oluyor. ( ki bu turnuvada bu ortalama her 8.7 kaleyi bulan şutta 1 gol. Kolombiya'nın tutturduğu oran inanılmaz. ) Her otuz dakikada bir gol buluyorlar ki turnuva ortalaması altmış iki dakika. James Rodriguez, Neymar ile birlikte turnuvanın başından beri izlemeyi en sevdiğim futbolcu. büyük topçu olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Son Japonya maçının ikinci yarısını açın izleyin sadece. Japonya savunmasının her birine en ön sıradan bilet hediye etmiş gibiydi. 




İkinci turda ise, tanıdık bir ekip Uruguay ile karşılaşacaklar. Uruguay, İtalya'yı yenip bir üst tura çıksa da, Luis Suarez Chiellini'yi ısırdı mı ısırmadı mı tartışmaları aldı başını gitti. FIFA soruşturma başlattı, Lugano; saçmalamayın ve büyütmeyin dedi, net konuştu. Kolombiya daha rahat, daha özgüvenli, daha iyi takım görünümünde. Favorim Kolombiya.


Son bir şey de 43 yaşında dünya Kupasında oynayan en yaşlı futbolcu ünvanını ele geçiren Faryd Mondragon'a. Helal be Mondi. Sonuna kadar hak ettin. Saygı duyulası adamsın. 


Yunanistan;

Açık söyleyeyim Yunanistan'ın hak ettiğini düşünmüyorum. Ha kim hak etti derseniz ona da verecek pek cevabım yok. Japonya hiç değil. Heba ettiler bu güzel kadroyu. Zaccheroni istifa etti zaten. Fildişi Sahilleri desem, Altın jenerasyon diyoruz savunmada Sol Bamba, Kolo Toure, kalede ise Barry oynuyor. durumun özeti burası işte. Bony'nin golünden sonra sevinçten çim yiyen bir adam işte bu Barry. Asıl hıyarlık bu Fildişi Sahilleri'nin futbol federasyonunda. Elinde böyle bir kadro var, grubun rekabet edebileceğin düzeyde. En azından son ili Dünya Kupasındaki gibi baba takımlar yok. Teknik direktörlüğe Sabri Lamouchi'yi getiriyorsun. Oyuncu tercihleri, değişiklikleri falan rezalet zaten. Bir de Yunanistan maçının son dakikasında kolpa bir penaltı ile turnuvaya veda ettiler. 


Neyse Yunanistan konuşacağız da hiç konuşasım yok. Heyecanlandıran 1.5 oyuncu falan var zaten. Sistem aynı. -2 averajla çıktılar gruptan ve Kosta Rika ile eşleştiler. Kosta Rika'nın 5-4-1 sistemine karşı, Yunanistan'ın takım savunması. Argh ! İçim bayıldı ağalar. kusura bakmayın.

İş Ciddileşiyor Beyler ! Vol:2




"2014 Dünya Kupasında Grup incelemelerine devam ediyoruz. Bugün sırada B Grubu var. Hollanda, İspanya, Şili ve Avustralya'nın olduğu grubu, Hollanda birinci, Şili ikinci sırada tamamladı. Son Avrupa ve Dünya Şampiyonu İspanya ise ilk turda veda ederek sürprize imza attı. "

Hollanda;




Grubun ilk maçında İspanya ve Hollanda karşı karşıya gelmişti. Maçtan Hollanda 5-1'lik galibiyetle ayrıldığında içimden " oh çok şükür İspanya'ya atılması gereken tokadı birisi attı sonunda " demiştim. Hollanda'nın her golünde, sanki anne tarafından Amsterdam'lıymışım gibi sevinmem bu sebeptendi. Tabii Hollanda'yı bir futbol ekolü ve ülkesi olarak seviyorum, Sneijder reyis de orada hem. 1 hafta da olsa Amsterdam'a gitmişliğim de var. Hatta gezilecek tonla yer varken tabii ki Amsterdam Arena'ya koca bir günümü ayırmıştım. Şampiyon olmalarını çok isterim. Artık kırsınlar şu şanssızlıklarını be abi !


Portakallar ikinci maçta Avustralya'ya karşı oldukça zorlandı. İki takımında yediği gollere anında karşılıklı yanıt vermesi maçtaki heyecanı arttırdı. Robben ve Van Persie İspanya maçında kaldıkları yerden devam ettiler. Ama oyunları akıcılığını kaybetmişti bana göre. Veya Kangurular olağanüstü çaba gösteriyordu. ama yetenekli ayaklar fark yaratan adamlar oluyor. Martins Indi sakatlandıktan sonra oyuna giren Memphis Depay ile tekrar 4'lü savunmaya geçti Hollandalılar. Savunma hatlarında bunu yapmak zorundalar. Pekte Dünya Kupası tecrübesi olan bir savunma hattı değil Van Gaal'in elindeki. Ama iyi iş yaptılar. Memphis'in uzak mesafeden golüyle gruptan çıkmayı garantilediler. Çünkü diğer tarafta da Şili İspanya'nın eve dönüş biletini kesmişti. Son Şili maçında da, az önce bahsettiğim oyun akıcılığını tamamen kaybettiler. Grup Liderliği için savunmanın yetiyor oluşundan mı yoksa hakikaten Şili takımının savunması yüzünden mi emin olamıyorum. Van Gaal, beraberlikte bile nasıl olsa grup lideriyiz diye düşünüp, takımına kompakt savunma yapmayı maç içinde öğrenebilmesi için böyle bir şey yapmış olabilir. Eğer böyle değilse iş biraz daha düşündürücü. Çünkü ileri uçta Van Persie yerine Lens oynadığı zaman ne pas alışverişi ne top tutabilme hiç birini beceremedi Hollanda. ( Van Persie sarı kart cezalısıydı ) Ama ne oldu bir duran top öncesi Sneijder'i oyundan aldı Van Gaal. Sneijder Hollanda'da neredeyse bütün duran topları kullanan oyuncu. Rakip takımlar bu yüzden duran top savunmasında adam markajı vermiyorlar Wesley'e. Onun yerine giren Fer, bu durumdan faydalanmayı bildi. Ceza sahasına gelen ortada Fer hariç herkes markaj altındaydı. Ama o çıktı vurdu kafayı grup liderliğinin kapısını ardına kadar açmış oldu. Robben ise ikinci yarının neredeyse tamamını istediği topları alamayarak ve santrfor mevkii'nde oynayarak geçirmiş olsa da 90+'da ki deparı ve Memphis'e attığı gol görülmeye değerdi. 


Hollanda ikinci turda Meksika ile eşleşti. Hollanda'nın bana göre bir tık önde olduğunu dünkü yazımda belirtmiştim. Birincisi daha kaliteli ayaklara sahip hücum oyuncuları. İkincisi ise Van Gaal. Hem 5'li hem 4'lü oynayabilen savunmaları ile Meksika'yı şaşırtabilirler. Zira son Maçta 5'li savunmada kanat beki olarak oynadı. Gayette iyi oynadı bana kalırsa. Zayıf yanlarından biri 2-3 kazandıkları Avustralya maçında yedikleri ikinci golde görebilirsiniz. Savunmaları böyle bir arena için tecrübesiz sayılabilir fakat şu ana kadar gayet iyi iş çıkardılar.


Şili;




Jorge Sampaoli'nin takımı Şili, ilk maçında ilk 20 dk harika top oynayıp " acaba ? " dedirtti bana. Rakip Avustralya'ydı belki. Şili'de bu ortamı solumuş daha çok oyuncu vardı. Zaten hızlı başladılar golleri buldular. Sonra benim de küçümsediğim o Avustralya kaybedecek bir şeyi olmadığından başladı topunu oynamaya. Bir çok pozisyona girdiler. 1.80-1.90 boyu olan nice topçu Cahill gibi kafa vuramıyor olması ne kadar acı. Adam bu boyla bu konuda " Master Degree " seviyesinde. Onu izlemek ayrı bir keyifti bu arada. Bu arada Hollanda'ya attığı o voleden hiç bahsetmiyorum. Daha kafa vuramıyorsunuz topa, bir de gelişine zayıf ayakla uzak köşeye vole vuracaksınız. Give me a break ! 


Şili'yi yazayım dedim, socceroos'ları yazmaya başlamışım. Neyse onların da hakkını satır aralarında verdim diye düşünüyorum şu an. Fark ettiyseniz İspanya'dan bahsetmiyorum. İnsan kendinden utanır. Son maçta Avustralyayı 3-0 yenerken üçüncü golde Mata altıpastan, kalecinin beşliğinden gol atıyor, Torres gol olduğunu göre göre Mata'ya kızıyor niye pas vermedin diye. Peh. Geçicen o işleri. 


Alexis Sanchez, Vidal ( sakatlığın etkilerinden tam kurtulamadığı her halinden her istatistikten belli oluyor ), Vargas, Valdivia, Bravo, Aranguiz, Gutierrez ( bu çocuğu sık sık duyacaksınız ileride ) gibi önemli oyuncuları olsa da ikinci turda Brezilya ile eşleştiler. keyifli bir mücadele olacağı kesin ama Brezilya net favori gibi. 

25 Haziran 2014 Çarşamba

İş Ciddileşiyor Beyler !





Pazartesi günü, yaklaşık bir sene sonra tekrar nabız alabildiğimiz blogumuzda üst tura çıkan takımlar hakkında fikirlerimi gözlemlerimi paylaşacağım bundan sonra. Bu akşam E ve F gruplarında son durum belli olacak. Ama ondan önce gelin hep beraber bir göz atalım bu takımlara. Bugün A Grubu. 


A GRUBU

1.Brezilya
2.Meksika


Brezilya;

Mutlak favori, olması gereken şampiyon rahat şekilde çıktı grubundan. İlk maçta Nishimura'nın ve taraftarının desteğini arkasına alarak açılışı 3-1'lik galibiyetle yapan Sambacılar, Cüneyt Çakır'ın yönettiği maçta Meksika ile 0-0, son maçta da, kazan kaldırdıktan sonra primlerini alan ve grup maçları sırasında kafaları, otel odalarındaki ayakkabı kutularının içindeki yeşilliklerde olan Kamerun'u 4-1 yenerek grubu yedi puanla birinci sırada bitirdiler. Neymar bu turnuvada en keyifle izlediğim iki adamdan biri, Sırtında taşıyor resmen. Güçlü kadroları ve iyi bir takım kimyaları var. Sıkıntılı oldukları yerler var mı ? Var tabii ki. En başta Scolari'nin inadı. Paulinho ve Hulk konusunda son Kamerun maçında inadı kırılmıştır artık diye düşünüyorum. Paulinho yerine Fernandinho, Hulk yerine Willian veya Bernard, Brezilya'nın şampiyonluk şansını arttıracak bana göre. Fernandinho her ne kadar rakip Kamerun da olsa farkını hemen gösterdi. Paulinho-Luiz Gustavo ikilisine baskı yapıldığında hiç oyun kuramıyorlar ve bu iş tamamiyle Thiago Silva ve David Luiz'e kalıyor. Hulk ise para için Rusya ligini seçen potansiyel yıldızların yaşadığı sendromu yaşıyor. Top Hulk'a küsmüş onun ise haberi yok gibi. Willian veya Bernard değişikliği bekliyorum Felipao'dan.





İkinci turda ise Şili'yi rahat yeneceklerini düşünüyorum. Birinci çeyrek finalist adayım; Brezilya !

Meksika;



Orta Amerika'nın güçlü ekibi ilk maçında Kamerun'u 2-1 yendi ve turnuvaya galibiyet ile başladı. Sonrasında Brezilya ile 0-0 berabere kaldılar. Son maçlarında ise Hırvatistan'ı bozguna uğrattılar. ABD'nin 90+'da Panama'ya attığı iki gol sayesinde play-off hakkı kazanan Meksika için durum şu an iyi gidiyor. Bunda Miguel Herrera'nın payı çok büyük. Play-off'lar öncesi takmın başına getirilen Herrera, takımını 5-3-2 düzeniyle oynatıyor. Aguilar-Layun iki kanatta, savunmanın ortasında, ön liberoda her yerde Marquez reyis, orta sahanın ortasında ileride keşke bu adama dünya kupasında dikkat etseydim diyeceğiniz Hector Herrera, İleride Dos Santos, Peralta, zamanı gelince Chicharito. Pek alternatifli değil ama çok dar da olmayan bir kadroları var. Coşkulu, istekli ve zevk alarak oynuyorlar. Zaten kenara bakarsanız Miguel Herrera'nın Yılmaz Vural'ımsı hareketlerinden de anlayabilirsiniz.

İkinci turda Holanda ile eşleştiler. Portakallardan bahsedeceğim ama İspanya maçındaki gibi ikramlar bu maçta bulamayabilirler. Başa baş bir mücadele bekliyorum. Hollanda bir tık önde ama bana göre !

23 Haziran 2014 Pazartesi

Biraz Romantizm Yaşamakta Geç Mi Kaldık ?








"Brazil goes into every World Cup expecting to win - so when it is in Brazil it is expected even more. You can't understand what the World Cup means to our country."


Ronaldinho





Dünya Kupası başladı. Üstünden on gün bile geçti. Yazı sırasında Holanda, Şili, Kolombiya, Kosta Rika, Arjantin ve Belçika adlarını bir üst tura yazdırmayı garantilediler. Kamerun, Avustralya, İspanya, İngiltere, Bosna Hersek, Honduras ise turnuvaya erken veda eden takımlar oldu. Daha köprünün altından çok sular geçecek ama şu Dünya Kupasının bende yarattığı heyecana, maçları izleme isteğime şaşırıyorum açıkçası. İstek değilde başka bir şey. Tarif edemiyorum. Dünyanın en güzel futbol turnuvası dört senede bir olunca böyle oluyor herhalde. Müzmin Sakat Blog ekibi olarak yaptığımız çekimlerin sekteye uğraması ve twitter; yazı yazma tutkumuzun üstüne tüy dikti. Şimdi bakıyorum da son entry'nin üzerinden neredeyse bir yıl geçmiş ve ben harıl harıl çıkartma satın alıyorum bizim cafe'de hunharca takaslara girişmişim. Yeniden başlamak için Dünya Kupası kadar romantik bir sebep bulunabilir mi?







Yazının başındaki sözü sırf Brezilya ev sahibi diye kullanmadım. Evet Brezilya'da zengin ile fakir arasındaki makas çok açılmış durumda ve halk buna haklı tepkisini gösteriyor. Bu kadar fark açılmışken Brezilya devlet adamlarının Dünya Kupası Organizasyonunu gerçekleştirmek için milyarlarca dolar harcaması ve bu büyük turnuvaları düzenledikten sonra ülkelerin aslen zararda olduklarını hepimiz biliyoruz. Ülke tanıtımı, döviz, kulağa hoş geliyor ama hepsi kısa ömürlü. Bu olayların gölgesinde başladı aslında Dünya Kupası. Ev sahibi Brezilya - Hırvatistan maçıyla birlikte aldım nargilemi elime "sonunda başladı be!" dedim kendi kendime. Bir yandan maçı izliyorum bir yandan twitterda yerli-yabancı basından yorumlara bakıyorum. Bu nasıl bir keyif ! Sonra o Nishimura dingili çıktı. O penaltıyı çaldıktan sonraki koşuşunu hiç unutmayacağım herhalde. Öyle komik koşulur mu lan? Hırvatlar ve özellikle sahadaki oyuncular ile Kovac pek gülmediler tabii ki. Maç orada koptu ve açılış maçını Brezilya kazandı. Hakemlerin de formsuz oluşuyla bir kaç tane daha heba olan maç izledik. Aklıma ilk gelenler Kamerun-Meksika ve Nijerya-Bosna Hersek. Her neyse. daha fazla hakem konuşup romantizmin içine sıçmayacağım. Sonuçta maç başına 2.9 gol ortalaması tutturulan bir Dünya Kupası izliyoruz.




Üşengeçliğimden Kosta Rika, Honduras, Cezayir, İran ve Kamerun grubu 0 puanla tamamlar şeklinde bir kupon kombinleyecektim. Bu saydığım beş takımdan biri grubtan çıkmayı garantiledi ( ki İtalya, Uruguay ve İngiltere'nin olduğu ölüm grubundan bahsediyoruz. ). İki sene önceki FM'nin "bargain" adamlarındani Celso Borges, Özel ilgi alanım olan Viking'lerin ana vatanında top koşturan Bolanos, genç yetenek Joel Campbell, Twente'nin başarısında büyük pay sahibi olan ama sonra kafası başka yerlere kayan Bryan Ruiz, Kalede Levante'de inanılmaz bir sezon geçiren Keylor Navas. Uzaktan bakınca "ulan harbiden şimdi benim de gözüme bir hoş gözüktü diyebilirsiniz" Ama olay sadece yetenekte bitiyor olsaydı, bahsettiğim kuponum 1'e 1.05 falan verirdi. 5'li defans hattı sanırım önümüzdeki bir kaç seneyi etkisi altına alacak. Jorge Luis Pinto'nun takımı 5-3-1-1 gibi bir taktikle sürdü takımını şu ana kadar. Çok ta başarılı oldu. Bahsettiğim Dünya Kupası romantizminin en güzel örneklerinden. Okkalı sürpriz istiyorsan al sana sürpriz. Benim için İspanya'nın elenmesinden daha da sürpriz. Honduras'ın kapasitesi belli. Ekvador maçında gol bile attılar ama Enner Valencia'yı tutamadılar, renk kattılar. Son maçta İsviçre'ye güzel bir veda busesi kondurabilirler mi merakla izleyeceğim. Kamerun çok daha iyi oynayabilirdi ama iki maçta da oyuna sonradan giren "x-factor" bizim Dany olunca olmuyor işte. Şaka maka bir ihanet hikayesi de Alex Song'tan geldi. Zaten Arsenal'i bırakıp Barcelona'ya gittiğinden beri kılım. İran, Queiroz yönetiminde beklediğimden daha iyi oynuyor. Arjantin maçında mangal başındaydım o yüzden radyodan dinler gibiydim. İran bayağı bayağı pozisyona da girmiş ama Messi R2+kare'nin dibine vurmuş. Cezayir'in iki maçını da izledim. Belçika maçında biraz daha cesur olsalardı 2-3 yapabilirlerdi. Fellaini'nin saçlarına engel olamadılar. Dün Güney Kore'yi darma duman ettiler. Şahsen çok beğendiğim Granada'lı Brahimi içinde olmak üzere beş oyuncuyu değiştirdi ilk 11'den Halilhodzic. Meyvelerini de verdi. İzlemesi keyif verdi. Bence Rusya'dan daha çok ümit verici bir ekipler.




Yazıya Brezilya'dan girdik Brezilya ile bitirelim. Felipao Luiz Gustavo-Paulinho ikilisinden vazgeçecek gibi değil. Kaleci+defans 4'lüsü+Neymar+Oscar'ın yerleri garanti benim gözümde. Hadi buna Fred'i de ekleyelim. Geri kalan 5 kişiyi doğru seçmesi gerekecek Scolari'nin. Zira Gustavo-Paulinho fizik+savunma yönünden gayet iyi bir ikili. Ama ileride bazen takılıyorlar ciddi şekilde. Chelsea'de müthiş bir sezon geçiren Willian rotasyonda Bernard'ın arkasında kalmış durumda. Meksika maçında sağda Ramires, solda Oscar, Oortada Neymar ile başladı Scolari. Değişik şeyler denemekte. benim kafamdaki on bir şu şekilde: Cesar-Dani Alves-Thiago Silva-David Luiz-Marcelo-Fernandinho-Luiz Gustavo-Neymar-Oscar-Willian-Fred. Kendi evlerindeler. Mutlaka şampiyon olmak istiyorlar. Bir yanda 0 km stadlar, diğer yanda sokakta çatışmalar. Joca Bonito'da yapmıyorlar artık. Günümüzde futbolun ne kadar kompakt bir oyun olduğunun farkındalar. Hani derler ya " defence wins championships" diye. Bunun farkına varmış olmaları güzel ama hücumda varyasyonları arttırmaları lazım. He bu arada Ochoa'dan sonra bu maç Itandje rakip kalede olacak. YA HAK deyip, yaradana sığınarak hücum edip kafadaki soru işaretlerini çok rahat bir şekilde de silebilirler.





*Daha bahsetmediğim ve bahsetmek istediğim tonla takım var aslında. hepsini elimden geldiğince yazmaya ve değerlendirmeye çalışacağım. Malum iş'ti maçtı derken uyumaya vakit bulamıyoruz. affınıza sığınıyorum :)

13 Ekim 2013 Pazar

Gol ve Asist Katkılarına Göre Avrupa Bekleri Analizi

Şöyle bir kaç sene geriden baktığımız zaman Türk takımlarının bitmek bilmez bir bek arayışı olduğunu görüyoruz. Şimdilerde yeniden Mancini'li Galatasaray'ın Ocak ayında ilk hamleyi sol bek pozisyonuna yapacağı konuşuluyor. Zaten bu ihtiyaç açık seçik görünüyor. Beni aşağıdaki analize götüren ise Avrupa takımlarının beklerden ne kadar gol ve asist katkısı aldığını öğrenme merakı oldu. Sonucunda güzel ve kolayca değerlendirmesi yapılabilecek bir tablo ortaya çıkınca, sizlerle de paylaşmak istedim.

Analiz:
Aşağıdaki analize ait veriler www.transfermarkt.de sitesinden alınmıştır. Liste içerisindeki Roberto Hilbert, Kevin Grosskreutz gibi hem orta sahanın sağında hem de sağ bek oynayan oyuncular için olabildiğince ileride oynadıkları maçları değerlendirmeden çıkarıp, bek performanslarına odaklanmaya çalıştım. Ancak ne kadar optimize edilmeye çalışıldıysa da tabi ki veriler %100 güvenilir değil.

Analizde oyuncuların oynadıkları maç, attıkları gol, yaptıkları asist ve bu istatistiklere göre oranlar belirtilmiştir. Oranları %10 ve daha yüksek olanlar yeşil ile boyanmıştır ve sonuç tablolarında sıralamaları yapılmıştır. Daha sonra beklerden elde edilen gol asistten 1.5 kat daha değerli sayılmış ve bu (gol 1.5k, asist 1k) katsayılarla bir sıralama yapılmıştır. Son olarak da hem gol hem asist katkısı %9 ve üzerinde olan oyuncuları çıkartıldı.

İlk kısım Galatasaray - Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın son dönemdeki beklerinden oluşuyor, ikinci kısım Avrupa'da üç aşağı beş yukarı aynı seviyede olan takımların bek performansları, üçüncü kısım ise Avrupa'nın elit seviye takımlarının oranlarından oluşuyor.





Sonuç:
Benim düşüncem Galatasaray için en doğru tercihlerden birinin Aleksandar Kolarov olduğu yönündeydi. Sonuç tablosunda asist ve gol oranı %9'un üzerinde olan oyuncuların kalitesinden de bu analizin Kolarov tercihini destekler nitelikte olduğunu görebiliyoruz. Keza o tabloda Kolarov dışında öne çıkan altı ismin iki tanesi Barcelona'lı, bir tanesi Dortmund'lu, bir tanesi Chelsea'li, diğeri Bayern Munih'li, bir diğeri ManU'nun yıllardır istediği Everton'lı Leighton Baines. 

Analizin sonucuyla ilgili hoşuma giden bir diğer nokta ise, takımların veya liglerin oyun yapılarına ilişkin de fikir vermiş olması. Örneğin Alman takımlarının beklerinden ne kadar fazla hücum katkısı alıyor olduğunu bir kez daha net bir şekilde görebildik. 

(Son olarak, bu çalışma oyuncuların hücumdaki katkılarıyla ilgili somut bir sonuç ortaya koyuyor olsa da savunmayla ilgili hiç bir bilgi ifade etmediği unutulmamalı.)

Elbette ki unuttuğum oyuncular, atladığım noktalar olmuştur ama genel olarak faydalı olacağını umut ediyorum. Sizlerin de yorumlarını beklerim.