30 Haziran 2012 Cumartesi

Beşiktaş'tan Güzel Hareket: Olcay Şahan



Beşiktaş, Ekrem Dağ gibi verim alamayıp bir de üstüne para verdiği oyuncularla yollarını ayırmaya çalışırken, diğer yandan ucuza mal edip yüksek fayda sağlayacak isimlere yönelmeye çalışıyor. Tabi ki arada fire verebiliyor (bknz. Robinson) ama temel olarak doğru bir strateji. Olcay Şahan da bu mantığın bir ürünü ve doğru bir hamle. Quaresma ve Simao'nun seneye büyük ihtimal kadroda olmaması kanatları bir anda boşaltıyor. Olcay rahatlıkla sol kanadı kapatır. Tam Beşiktaş'ın aradığı transfer diyebiliriz.

Kulüp bugün yaptığı açıklamada "Futbolcu Olcay Şahan'la 4 yıllığına anlaşılmıştır. Futbolcunun kendisine yıllık 1.000.000 euro garanti ücret ödenecektir" denildi. Kaiserslautern'e ise bonservis bedeli olarak 800.000 euro ödenecekti. Gayet makul ve kasaya hasar vermeyecek miktarlar. İçi geçmiş yabancı oyunculara hunharca milyon euroları saçan kulüplerimizden bu tarz transferleri de görmek güzel.

Genel geçer düşüncem, Bundesliga'da herhangi bir takımın ilk 11'inde düzenli forma giyen herhangi bir Türk oyuncu, bütün Türk kulüplerinde rotasyonda değerlendirilebilir. Malum delikanlılarımızın orada aldığı alt yapı eğitimi, burada geçirilen boş zaman ile kıyas tutmaz. Beşiktaş da böyle bir oyuncuyu ihtiyaç duyduğu bir bölgeye monte edecek. Üstün performanslar göstermesini bekleyerek gereğinden büyük bir beklenti yaratmaya gerek yok. Umarım benim beklentilerimi karşılar Olcay ve başarılı olur.

28 Haziran 2012 Perşembe

Rakipte Pişer Bize de Düşer: Señor Mehmet Topal


Beklenen oldu ve Fenerbahçe, Mehmet Topal ile görüşmeye başladığını borsaya bildirdi. Belki de düşünülenden fazla bile uzadı. Ancak Fenerbahçe adına mükemmel bir transfer diyebiliriz. Söz edilen bonservis miktarı ise 4.5 milyon euro, ki o da gayet makul. Hem yerli kontenjanında, hem de ihtiyaç duyulan bir bölgeye cuk oturacak bir isim. Hatta rakiplerine yerli kalitesi açısından fark attıracak bir adam. Şöyle bir düşünecek olursak; kalede Volkan, Hasan Ali, Serdar, Gökhan ve Topal diye 5 yerli oyuncuyu çok rahat bir şekilde Fenerbahçe kadrosuna yazabiliyoruz. Mehmet Topuz gibi, Bekir gibi alternatifler de yedekte elbette. Bu kadro yapılanması, Fenerbahçe'yi şampiyonluk yolunda her zaman avantajlı kılacaktır. Keza yerli oyuncularından katkı alamayan bir takımın başarıya ulaşması hiç bir zaman mümkün değil.

Bir Galatasaraylı olarak Mehmet Topal'ın Fenerbahçe'ye gitmesi beni üzdü. Elbette sevdiğimiz, takdir ettiğimiz ve bizim formamızla büyüyen bir oyuncuya ezeli rakibimde izlemek hoş olmayacak. Ancak şu da bir gerçek ki, Mehmet Topal'ı Emre Belözoğlu gibi değerlendirmek saçmalıktan öteye gitmeyecektir. Karakteriyle, profesyonelliğiyle ve çalışkanlığıyla Mehmet Topal 10 numara adamdır. Emre Belözoğlu'nun antipatikliğinin a'sına rastlanamayacak bir kişidir. Madalyonun diğer bir yüzünde ise kendisini Metin Oktay ile kıyaslayanlar var. Yok efendim, o 20 bin liraya Fener'e gitmemiş de 8 bin liraya Galatasaray'a gelmiş. Peki ben de şunu soruyorum sana ey goygoycu, Fenerbahçe sana gelip senelik 2.8 milyon euro'yu verse çenen yerlere düşmez mi?

Benim Mehmet adına üzüldüğüm tek nokta, keşke kariyerine Avrupa'da devam etseydi. Geçen sezonun başında Chelsea'nin bile takip ettiği yazılıp çiziliyordu. İspanyolların da beğenisini kazanmış ve sevilmişti "Türk Örümcek". Ancak yine dönüp dolaşıyoruz ve profesyonelliğe geliyoruz. Topal'ın imzaladığı kontrat 5 senelik 13 milyon euro. Hem de iyi yapılanmaya başlamış bir Fenerbahçe takımında. Maddi açıdan kendisine hak veriyorum elbet ama Tugay Kerimoğlu'nun jübilesinde yaşadığı gururu hangi para satın alabilir ki?

27 Haziran 2012 Çarşamba

Assaidi ve Alper Potuk Büyük İhtimal Gelecek



Dany ve Umut Bulut'un ardından bir suskunluğa bürünen Galatasaray'ın önündeki iki hedef başkan Ünal Aysal tarafından da onaylandı: Oussama Assaidi ve Alper Potuk. "Arshavin ile ilgilenmiyoruz" diyen başkan, bu iki genç oyuncuya karşı olan ilgilerini saklamadı. Amrabat perdesinin en azından şu an için kapandığı andan itibaren Assaidi ihtimalinin çok yükseldiğini düşünüyorum. Diğer taraftan hedefteki gurbetçi oyunculardan beklediği geri dönüşleri alamayan Galatasaray'ın, yerli rotasyonu için Alper'i kovalamasını beklemek çok doğaldı. Bu iki delikanlının 4 temmuzda başlayacak olan sezon öncesi kampına yetiştirileceğini tahmin ediyorum.

Hem kanatlara hem de orta sahanın göbeğine transfer yapılması gerekiyordu. Melo'nun takımda tutulması ve yanına alternatif olacak oyuncu getirilmesi şarttı. Alper bu anlamda güzel bir transfer olur. Çok fazla beğendiğim ve öyle hayran kaldığım bir adam olmasa da, gelişime açık, ofansif ve defansif olarak oyunun içinde olmaya çalışan bir genç oyuncu. Daha da önemlisi, Fatih Terim'in özellikle istediği bir adam. Bu açılardan gerçekleşmesini istediğim bir transfer. Assaidi ile ilgili kısaca düşüncelerimi yazmıştım. Şöyle bir üstünden geçelim; Stoch ve Amrabatgillerden bir kanat oyuncusu. Hızıyla oynayan, dikine top taşıyabilen bir arkadaş. Assaidi için 4 milyon euroluk bir bonservis bedeli konuşuluyor ki, bence de gayet makul olur. Hem sol hem de sağ kanatta kullanılabilmesi de maç içi alternatif yaratmakta değerli.

Kısacası, okuduğum ve değerlendirdiğim kadarıyla Alper ve Assaidi'nin transferi büyük ihtimalle önümüzdeki günlerde bitecek. Yerinde transferler olur ama takımın bütün gediklerini dolduracak hamleler olmaz. En önemlisi, bu iki oyuncunun Terim'in yönetimiyle daha iyiye gidebilecek genç oyuncular olması.

25 Haziran 2012 Pazartesi

Cüneyt Çakır Yarı Finalde, Ya biz?





EURO 2012'de İspanya ile Portekiz arasında oynanacak yarı final maçını Cüneyt Çakır yönetecek. Helal olsun. Dünya çapında hakemliğin gerçekten çok kötü bir seviyeye geldiğini görebiliyoruz. Dünya Kupasında da bunu tecrübe ettik, Avrupa Kupasında da.. Türkiye Liglerindeki hataları saymak zaten mümkün değil. Böyle bir durumda Cüneyt Çakır, hakemliğin tepesine tırmanmayı başardı. Şu anda da UEFA'nın elindeki en değerli hakemlerden biri. 

Hakemler her zaman Türkiye'de ilk küfrü yiyenler olurlar. Kimi zaman hak ederler, kimi zaman etmezler o ayrı. Ancak takımı çok kötü oynayan bir taraftar, orta sahada aleyhine çalınan herhangi bir faulde başlar hakeme saydırmaya. Agresifliğin tavan yaptığı bizimki gibi bir ülkede, Cüneyt'in yükselişi daha da kıymetli. Kötü maç yönettiği olmuyor mu? Hem de kaç kere oldu. Beşiktaşlı arkadaşların aklından geçenleri duyar gibiyim. Fakat yine de tavrını ve duruşunu bozmayan Cüneyt Çakır'ın geldiği yer ortada.

Cüneyt Çakır'ın geldiği yer ortada demişken, sahi biz de her zaman suçlu tartışmasız hakemdi değil mi? E, hani milli takımımızı göremiyorum ben ortalıkta? Yada şu muhteşem dört büyüklerin son beş senedir falan Avrupa'daki maceralarına ne demeli? Demek ki neymiş, önce kendimize bakıyormuşuz. Her zaman takınmaya çalıştığım bir tavır var: "önce biz iyi top oynayalım, sonra hakemi konuşuruz.". Kimi zaman başarabiliyorum, kimi zaman başaramıyorum. Sonuç: Cüneyt Çakır, Avrupa Şampiyonasında yarı finalde, Türk futbolu ise nerelerde..

22 Haziran 2012 Cuma

Fenerbahçe ve Hasan Ali Kaldırım




İlginçtir tarihinin en zor aylarını yaşayan Fenerbahçe, son yılların en başarılı transfer politikasını güdüyor. Takımın ihtiyaç bölgelerine, net takviyeler geliyor. İlk olarak hücum bölgesine cuk oturacak olan Dirk Kuyt transferi bitti. Kuyt’ın ardından yerli transferlerin zamanı gelmişti ki, Hasan Ali Kaldırım fazla bekletmedi ve 5 senelik sözleşmeye imzayı attı. Bonservis bedeli de Türk oyuncu piyasası için gayet cazip; 3 milyon 750 bin Euro. Hele ki, sol bek gibi millet olarak büyük sıkıntı içinde olunan bir bölge için çok makul bir fiyat. Aynı Kayseridir ki, Amrabat’a 15 milyon Euro istiyor, ayrı mevzu.

Hücum yönü güçlü ama savunmada zaafları olan bir bek Hasan Ali. Kayserispor’da çizdiği başarılı grafiğin kendisine Fenerbahçe kapısını açması sürpriz değil. Şu an için büyük takımda forma giymeye hazır mı? O tartışılabilir. Ben kısa vadede sorun yaşayabileceğini düşünüyorum. İsmail Köybaşı’nın yaşadığı sıkıntıyı yaşaması muhtemel. Ancak futboluna bir şeyler katarak, yoluna devam edecek potansiyeli de var. Bu anlamda güzel bir yatırım olacak. Fenerbahçe, Özgür Çek'ten beklediğini Hasan Ali'de bulacaktır.

Fenerbahçe’nin yıllardır en büyük avantajı, yerli kalitesinin rakiplerine kıyasla çok daha üst düzeyde olması. Volkan Demirel – Gökhan Gönül ve Emre Belözoğlu’nun bu avantajdaki payları çok büyük. Bu transferle beraber, Fenerbahçe’nin savunma ve kaleci hattında dört yerli oyuncu oldu. Hasan Ali – Serdar Kesimal, x – Gökhan Gönül ve Volkan Demirel. Bu hattan yüksek verim alan bir Fenerbahçe, rakiplerine yine ciddi bir üstünlük sağlayacaktır.

Bayern'in radarında : Mustafa Pektemek


Beşiktaş’ın geçtiğimiz sezon başında Gençlerbirliği’nden transferi, bu sezon düzenli olarak oynayamasa da süre aldığı maçlarda oldukça yüksek bir verimle oynayan, bu sebeple hakkında “Pektemek : Gol demek” ve benzeri geyiklerin sıkça döndüğü oyuncu : Mustafa Pektemek.

Mustafa’nın menajeri, yapmış olduğu açıklamada, Almanya’nın dev kulübü Bayern Münih’in Mustafa’yı takip ettiğini, kendileri ile görüştüklerini ancak bir sezon daha Mustafa’nın Beşiktaş’ta kalmayı planladığını söylemiş. Öncelikle Bayern gibi bir kulübün bir Türk oyuncuyla, hele ki Hakan Şükür’den sonra ciddi sıkıntısını çektiğimiz bir bölge olan “forvet” oyuncusuyla ilgilenmesi hepimizi mutlu etti.

Mustafa’nın bir süre daha Beşiktaş’ta oynama kararını son derece akıllıca ve yerinde buluyorum. Samet Aybaba’nın gelişinin ve ekonomik sıkıntılar yüzünden yabancıların çoğuyla yolların ayrılması ihtimalinin, Pektemek’i büyük ölçüde 11’in değişilmez oyuncularından biri yapacağını düşünmekteyim. Geçtiğimiz sezonun öncesinde ciddi bir sakatlık geçirmiş, bu sebeple sezon öncesi kampını kaçırmıştı Mustafa (ki sezon öncesi kampının futbolcunun o yılki performansında inanılmaz etkisi olduğunu düşünenlerdenimdir). Bu yılki sezon öncesi kampını iyi geçirir, eksik olan (örneğin fizik gücü, oyun içinde daha soğukkanlı ve sakin oynama gibi) yönlerini geliştirir, ve Bayern Münih’e gidebilmesinin, bu gelişime bağlı olduğunun farkına varırsa, bu yıl Beşiktaş’ta sürekli 11 başlayarak patlama yapabileceğini ve sonraki yıllarda kendini Avrupa’da seyredebileceğimizi düşünüyorum. Bu potansiyel Mustafa’da var.

Dileriz ki, Mustafa Pektemek kendisinden beklenen patlamayı yapar ve Türk futbolu önemli bir forvet oyuncusu kazanır. Çünkü o bölgede alternatifimiz ne yazık ki ciddi anlamda az…

21 Haziran 2012 Perşembe

Büyüdükçe Küçülenler vol.2



Büyüdükçe küçülenler vol.2'de konuğum Zlatan İbrahimoviç. Zlatan'ın kulüp kariyerini şöyle açıklayayım. Bu seneye kadar oynadığı her kulüp takımında, oynadığı süre boyunca lig şampiyonluğu yaşadı. Ajax, Juventus, Barcelona, AC Milan gibi takımlarda oynadığını da belirteyim. Ne var ki aynı başarıyı İsveç'te bir türlü sergileyemedi hatta bir dönem milli takımı da bıraktı. Fransa'ya attığı golden sonra, çoğunuz bu adam daha ne yapmalı diyebilirsiniz. Ama tek bir pozisyona takılı kalmayıp, biraz da büyük resme bakın derim.


İsveç, Ukrayna maçı'nda takımını öne geçiren golu kaydeden İbra, maçın geri kalan bölümünde yaptıklarıyla hakikaten göz doldurabilir çoğu kişi için. Ama benim için öyle değil. İbra, şu Dünyadaki sayılı yeteneklerden. Attığı golleri, ağzımız açık bir şekilde seyrediyoruz. Ama, Cristiano Ronaldo'da gördüğümüz o bencillik, maalesef İbrahimoviç'te de fazlasıyla mevcut. Hatta İngiltere ile oynadıkları maçta, şahsen mevzunun ne olduğunu bilmediğim bir olay vardı sahada. İbrahimoviç'in İngiltere kalecisi Hart ile kişisel bir problemi varmış. Hele İsveç'in duran toptan Mellberg ile attığı golden sonra, kale sahası içinde sevinen takım arkadaşını kutlamaya giderken, Hart'a söylediği sözler akıl alır cinsten değil. Biraz İngilizce küfür biliyorsanız dudak okuması zor olmayacak cinstendi. Bunun devamında maç içinde Hart ile olan kapışmasını iyice bencilliğe vurarak sürdürdü ve belki de takımını üç puandaqn etti. İsveç gruptaki ikinci maçını da öne geçmesine rağmen kaybetmiş oldu.


Üçüncü maçta attığı gol Avrupa Şampiyonaları tarihinin en güzel goller listesinde kendine çok güzel bir yer bulacaktır bundan hiç şüphem yok. Ama yaşı otuz küsürlara gelen İbra'nın bir sonraki Avrupa şampiyonasında,, elinde böyle değerli bir fırsatı olmayabilir. Zira, Fransa karşısında aldıkları galibiyet ve öne geçip kaybettikleri iki maç ile elenmeleri ile hatırlanacaklar maalesef.

20 Haziran 2012 Çarşamba

Şanlı Bir Gün: Amrabat Goygoyundan Kurtulduk!




Belki de transfer piyasasında adını duymaktan en çok sıkıldığım isimdi Amrabat. Aylardır yaşanan sürtüşmeler ve son derece gereksiz açıklamalar (en başta Amrabat) yüzünden gelinen nahoş durum bugün son buldu. Galatasaray Amrabat’ı resmen istedi ve resmen reddedildi. İçimin yağları da eridi açıkçası. Sonunda sakız gibi uzayan bu goygoydan kurtulduk.

Bu transferin gerçekleşmemesine çok sevindim. Bir Galatasaraylı olarak, Kayserispor’dan kimseyi transfer etmemizi de istemem zaten. Düşünsenize bana göre 3 milyon euroluk değeri olan Amrabat’a 7 milyon Euro teklif ediyorsunuz ve pazarlığa yanaşmıyorlar bile. Bırakın almayalım zaten, dünya üzerinde kanat oyuncusu mu kalmadı. 7 milyon Euroya çok daha doğru transferler yapılabilir. Bonservisi elinde Junior Hoilett gibi bir yatırım imkanı var en basitinden.

Amrabat iş yapacak bir oyuncu eyvallah ama riskli bir transfer. Yetenekli olduğuna şüphe yok ama istikrarlı bir grafik çizmeden bu fiyatları telaffuz etmek bence saçmalık. Kişilik olarak da Faslı oyuncuyu hiç beğenmiyorum. İlk düşüncesi her zaman yere atlamak olan, hakemlerle oynamak olan bir oyuncuyu takımınızda olsun veya olmasın izlemek rahatsız ediyor. 

Keşke Galatasaray, Amrabat ile ilgili tasarrufunu geçtiğimiz sezonda bıraksaydı. Keza Assaidi’nin bu yolda radara takıldığını düşünüyordum ama yine de ilk tercih Amrabat oldu. Neyse bugün itibariyle bu öyküyü ardımızda bırakıyoruz umarım. 

18 Haziran 2012 Pazartesi

Devrilen Bir Çınar: Glasgow Rangers


"İskoçya'nın efsane futbol kulübü Glasgow Rangers, İskoçya Premier Ligi fikstüründen çıkartıldı."  İnsan üzülüyor gerçekten. Futbol dünyasının en kült ve en yapı taş takımlarından biri olan koskoca Glasgow Rangers.. İskoç futbolu zaten son 10 senedir çöküşte ama Rangers gibi bir çınarın devrilmiş olması.. Vay anasını.


Mali durumların çöküşe geçmesiyle tasfiyeye giden Rangers, yeni bir kimlikle karşımıza çıkacak önümüzdeki dönemde. Bu yeni takımın adı "The Rangers FC". Amerikan kulüpleri gibi duruyor yahu..


Dünya futbolu ve futbol ekonomisi artık çok acımasız. İsme takılmadan çatır çatır harcıyor kulüpleri. Koskoca River Plate'i küme düşüren de o, Glasgow Rangers'ı çökerten de. Artık kimsenin kötü yönetme lüksü yok, zira futbol ekonomisinin şakası yok. 


Celtic - Rangers derbileri (The Old Firm) bir süre bizimle olamayacak. Dönüşleri muhteşem olur umarım.



16 Haziran 2012 Cumartesi

Beşiktaş'ın yeni hocası : Samet Aybaba


Tayfur Havutçu ile yolların ayrılmasından beridir, uzun zamandır teknik direktör arayışlarına devam eden Beşiktaş ile basında adı anılan birçok teknik direktör vardı. Yabancılardan Slaven Bilic, Ralf Rangnick, Marcelo Bielsa, Louis Van Gaal ve Sven-Goran Eriksson, yerlilerden ise Mustafa Denizli, Mehmet Özdilek, Samet Aybaba ve Rıza Çalımbay, bu isimlerden öne çıkanlarıydı. Ancak yönetimin her konuşmasında söylediği bir şey : uzun vadeli çalışabileceğimiz, özkaynak düzenine önem veren, genç-hırslı-başarıya aç bir takım yaratabilecek ve bütçe olarak küçülmeyi kabullenebilecek bir teknik direktör aradıklarıydı.

Bugün medyadaki spekülasyonlara son nokta koyuldu ve Samet Aybaba ile 4 yıllık anlaşmaya varıldığı Beşiktaş yönetimi tarafından açıklandı. Peki Samet Aybaba'da aranan bu kriterler mevcut mu ? Ben bu konuda ciddi şüphelere sahibim. Evet bütçe olarak küçülmeyi kabul edecektir, ancak kariyerinde yalnızca Ankaragücü ve Trabzonspor'da 2 yıl görev almış, diğer çalıştığı tüm kulüplerde 1 yıldan fazla kalamamış ve elle tutulur bir başarısı bulunmayan Aybaba'yı, Beşiktaş'ın önümüzdeki yılları için de önemli bir virajı diyebileceğimiz pek kritik bir dönemde 4 yıllığına göreve getirmek, gerçekten akıllarda ciddi soru işaretleri bırakmakta.

Bir diğer sorun ise, Aybaba'nın, takımda kalması halinde Quaresma,Fernandez gibi oyuncularla nasıl baş edeceği. Tamam hoca tecrübeli, 1993 yılından beri teknik direktörlük yapıyor, ancak her yıl sonunda takım değiştirmiş ve çalıştırdığı kulüplerin hepsi Anadolu kulüpleri olan Aybaba'nın, bu tip egosu yüksek oyuncularla sorun yaşayabileceğini düşünüyorum.

Açıkçası, Tayfur Havutçu ile yollar ayrıldıktan sonra tamamen farklı profilde bir hoca bekliyordum. Ancak Samet Aybaba ile anlaşılması büyük bir şaşkınlığa itti beni. Tamam eyvallah, şu ekonomik şartlar içinde istediğin hocayı getiremeyebilirsin, ancak Samet Aybaba'ya her yıl için yaklaşık 1.5 milyon TL ödemek de çok fazla olmamış mı sanki bu şartlarda ? Yorum sizlerindir..

Genel olarak olumsuz fikirlere sahip olmakla beraber, kendisine başarılar diliyorum. Umarım kendisinden beklenildiği gibi, başarıya aç, savaşan, genç bir Beşiktaş izletir ve ben dahil olumsuz düşünen herkesi ters köşeye yatırır. Aksi bir durum,  Fikret Orman yönetiminin vizyonsuzluğunu, Altınsay'ın istifasında ne kadar haklı olduğunu gösterir ve benden söylemesi, bu yönetimin ömrü uzun olmaz...

14 Haziran 2012 Perşembe

Bir Bakışta Mourinho'nun Karnesi

Tek kelimeyle muazzam. Bana göre tartışmasız dünyanın 1 numarası.


Oussama Assaidi: Amrabat'ın Bir Tık Yukarısı



Galatasaray bu sezon beklenilenden farklı bir transfer rotası izliyor. Büyük isimlere büyük paralar vermesine alıştığımız Galatasaray, bu kez takımın belli ihtiyaç bölgelerine belli katkıları yapacak nispeten daha düşük repütasyonlu oyunculara yöneliyor. Doğru mu yapıyor? Bence evet, ama zaman gösterecek. Çünkü en azından bir tane yıldız forvet alınması şart. Tam bu noktada "yıldız oyuncu" tanımının da benim için ne ifade ettiğini belirtmeden geçmeyeyim. "Yıldız oyuncu, takımı sıkıştığında ve ihtiyaç duyulan anda sazı eline alarak maçın kaderini değiştirecek karakterde ve yetenekte olan oyuncudur."(Basak,Levent,2012) Neyse geyik bir yana..

Assaidi'yi yakından tanıyorum dersem, yalan olur. Ancak adını çoğu kez duydum. "Hollanda'dan transfer edilen kanat oyuncusu" stereotipinin tipik bir örneği gibi Faslı oyuncu. Hele ki bizim ligin Faslısı Amrabat'a fazlasıyla benziyor. Aynı hız, aynı dikine top sürme yeteneği ve aynı bencillik. Fatih Terim'in bu tarz bir oyuncuyu kadrosunda görmek istediğini zaten biliyorduk. Shaqiri'sinden, Amrabat'ına kadar yönelinen isimlerin hepsi benzer yapıda adamlar. Takımdaki en iyi "dribbling"cinin Engin Baytar olduğunu düşünürsek, çok da normal.

Assaidi'nin çift kanatta görev yapabiliyor olması da ayrıca değerli bir katkı. İki kanadı da yetersiz olan Galatasaray için bu anlamda maç içlerinde de çözüm alternatifi olacaktır. Bu tarzda oyuncular için en önemli kırılma noktası bence nerede pas atıp nerede çalım atacağını bilip bilmedikleri. Ancak bu konuda Terim ve ekibinin kendisini olumlu anlamda etkileyeceğini düşünüyorum.

Bonservis bedeli ve benzeri konularla ilgili henüz hiç bir şey bilmiyoruz, bu nedenle o konulara giremiyorum. Resmi açıklama gelip, detayları öğrendiğimiz zaman onunla ilgili de çerezlik kısa bir yazı karalarım.



Assaidi haberleri çıkmaya başladığından beri, bu video sağda solda dönüyor. İzleyip, izlenip edinelim tabi ki ama bu 3 buçuk dakikalık videoyu izleyip "iyi transfer" , "kötü transfer" demeyelim. Yoksa herkesi youtube'da özer hurmacı yazmaya davet ederim.

Büyüdükçe Küçülenler vol.1

                                       
EURO 2012 boyunca Dünyadaki sayılı yeteneklerden olup, oynadıkları kulüp takımlarında başarıdan başarıya koşan ama milli takım seviyesinde aynı performansları gösteremeyen oyuncuları ele alacağım. Bu satırlardaki ilk konuğum ise Arjen Robben, Robben'i hepimiz yakından tanıyoruz, özelliklerini biliyoruz. Kulüp düzeyinde neler yaptıklarını, nasıl performanslar gösterdiğini de biliyoruz. Ancak bu performansını milli takım seviyesinde gösteremiyor Robben. Belki milli takımını, oynadığı kulüp takımından daha küçük görüyor olabilir, veya tam tersi, inanılmaz katkı vermek isterken fazla stres yaratıp yapmak istediklerini sahaya pozitif açıdan yansıtamıyorlar.

2010 Dünya Kupası finalinde İspanya'ya karşı kaçırdığı pozisyonlarla takımını belki de kupadan eden Hollandalının çok da parlak iki sezon geçirdiğini söyleyemem. Bu sene de Şampiyonlar Ligi finalinde kaçırdığı penaltı ve daha sonrasında kupayı Chelsea'nin kazanması, Robben'in artık " şanssız, lanetli vs. " olduğuna inandıracak cinsten. Dünyanın sayılı yeteneklerinden olan Robben, EURO 2012'ye de istediği gibi başlayamadı. Turnuvaya şok bir Danimarka yenilgisi ile başlayan Hollanda, ardından dün akşam Almanya'ya da yenildi. Portakalların teknik direktörü Bert Van Marvijk'in takımına oynattığı sistem ve oyuncu tercihleri ayrı bir yazı konusu. Fakat oyuncuları teker teker ele aldığımızda kafa yapılarındaki farklılık göze çok batıyor açıkçası. Sneijder, Van Persie, ikinci yarıda oyuna giren Van Der Vaart, Huntelaar, Kuyt gibi oyuncular " hadi abi yapabiliriz " modunda iken, Robben çok farklı dünyalarda maalesef. Sürekli birşeyler yapmaya çalıştı ama hep en kötü tercihleri seçti. Üstüne üstlük oyudan çıkarken, sanki sahanın en iyilerinden biriymişçesine, haksız yerre oyundan çıkarlmışçasına verdiği tepki üstüne tuz biber oldu.

Hollandanıın gruptan çıkması artık mucizelere kalmış durumda ama az da olsa şansları var. Son Dünya kupası finalistinin bu şansı geri tepmemesi için, Bert Van Marvijk'in oyuncu seçimlerini gözden geçirmesi gerekiyor ve bunların başında da Robben geliyor.

Kein "Çeyrek Final" zu Niederland?



Büyük repütasyon sahibi bir maçı daha Van Bomıl'larla, Boatank'larla geçirdik. Maçın favorisi ve daha iyi oynayan taraf Almanya'ydı, keza çok zorlanmadan 2-1 ile üç puanı alan taraf oldu. Maça sahnelenen oyun kadar, Spiker x ve Hikmet Karaman'ın damga vurduğunu söylemek yalan olmaz. Bir yorumcu bu kadar fazla konuşur mu be arkadaş?

Hollanda'nın ilk başta sergilediği tatsız görüntü bugün de devam etti. Kollektif futbolun yaratıcısı olan bir ülkenin bu kadar anti-kollektif bir oyun oynaması çok enteresan. Ortasahada iki ön liberoyla maça çıkıp, ileride Van Persie'yi yalnız bırakmak, tek kelimeyle "ayıp" diye yorumlanabilir. Van Bommel - De Jong  ikilisinin ileriye hiç katkı vermemeleri, Hollanda'yı çok gerilere çekiyor. Zaten tek forvet oynanmasından hiç haz etmiyorum. İleride ikinci forvet oyuncusunun sadece varlığı bile, büyük bir fark yaratıyor. Savunmanın dikkatini başka yerlere çekerek, yanında oynayan oyuncuya efektif olacak alanı sağlıyor bu "ikinci forvet". Şu tabloda Hollanda tamamen boşa giden bir potansiyel havuzu. Benim şampiyonluk için bir numaralı adayım olan Panzerler ise her geçen maçta daha iyiye gidecek gibi. Sahayı taktiksel anlamda kusursuza yakın parsellemeleri ve oynamaya çalıştıkları sisteme sadık kalmaları, diğer takımlara kıyasla çok farklı bir seviyede.

Bugün özellikle gözüme batan bir kaç oyuncu oldu. Tabi ki, Schweinsteiger ve Mario Gomez bu listede başı çekiyor. Gomez'in attığı iki gol de usta işi. Alışı, dönüşü ve gol vuruşu tek kelimeyle muazzam. Bu noktada Löw'ün onu her maç çıkartıp çıkarmayacağını merak ettiğimi belirteyim. Özellikle de sol kanatta Podolski gibi sapır sapır dökülen bir oyuncu varken, neden Gomez? Al bari Schürrle'yi kanada.. Hollanda adına kişisel olarak çeşitli şeyler söylenebilir ama ben bir tek Jetro Willems'ten bahsetmek istiyorum. 18 yaşındaki bu güzide sol bek sanıyorum ki, bir çok kodaman kulübün transfer listesine girmiştir. Hemen hemen her özelliği belli bir standardın üzerinde. Günümüz futbolunda kaliteli sol beklerin ne kadar az bulunduğunu düşünürsek, bu çocuğu birilerinin kapması uzun sürmez.

Almanlar gruptan çıkmayı garantiledi, şimdi esas konu Hollanda'nın çıkıp çıkamayacağı. "Ölüm Grubu" deniliyordu ama izlediğimiz maçlarda pek ölümlük bir şey yok. Ne Hollanda, ne Portekiz vaat ettikleri keyfi veriyorlar..

13 Haziran 2012 Çarşamba

Galatasaray'dan Şampiyonlar Ligi Kokan Forma


Galatasaray'ın önümüzdeki sezon giyeceği formalardan "parçalı" ve "beyaz" olanlar internete sızmış. Parçalı forma standart, ekstra bir şey demedi bana. Ancak beyaz formaya bayıldım. Şöyle bir bakıyorum da, buram buram Şampiyonlar Ligi kokusu geliyor bana. Çok şık olmuş, yapanları tebrik ederiz..

Parçalı

Bobo Kayserispor'da !



                             
                            Kayserispor, transferde ikinci hamlesini tanıdığımız bir isimle gerçekleştirdi. Eski Beşiktaşlı Bobu'yu transfer etti. En son Cruzeiro forması giyen Bobo'nun adı geçtiğimiz günlerde Mersin İdman Yurdu ile anılmıştı. Kayserispor'un geçtiğimiz sezon en çok sıkıntı çektiği konu bitirici ve golcü bir forvetlerinin olmayışıydı. Bobo, Beşiktaş'ta ki formunu yakalayabilirse, Kayseri'nin Avrupa kupalarına katılma hayalini gerçeğe çevirebilir.

Umut Bulut Galatasaray'da !



                          Galatasaray transferde ikinci hamlesini, Umut Bulut'u kiralayarak yaptı. Umut Bulut'u, Toulouse'dan satın alma opsiyonu ile kiralayan Galatasaray kiralama bedeli olarak gayet makul bir ücret ( 350 bin euro ) ödeyecek. Satın alma bedeli ise 3 milyon euro.
                          Galatasaray'ın yapması gereken en önemli hamlelerin başında yerli rotasyonunu genişletmek geliyordu. Galatasaray yönetimi ve teknik kadrosu bu işleme Umut'u transfer ederek başladılar ve gayet te güzel bir iş yaptılar. Fatih Terim'in Elmander'e verdiği görevi Umut Bulut layıkıyla yerine getirebilir diye düşünüyorum. Çünkü Umut bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle, yaptığı hücum pres ile tam İmparator'un istediği işleri yapacak oyuncu.

Polonyanın Sağ Tarafı

                      Takip edenler bilir EURO 2012 başladı. Hatta gruplardaki ikinci maçlara dün itibariyle başlandı. Dün oynanan maçlarda Çek Cumhuriyeti, Yunanistan'ı 2-1 yenerek, gruptaki ilk galibyetini aldı. Grubun diğer karşılaşmasında ise, turnuvanın ev sahiplerinden birisi olan Polonya, Rusya ile 1-1 berabere kaldı.
                       Bu gruptaki dört takımda turnuvanın favorisi değiller belki ama özellikle Polonya, oynadığı futbolla göz doldurdu benim için. Değinmek istediğim konu Polonya takımının sağ kanadıyla ilgili. Polonya'nın sağ beki Lukasz Piszczek, aynı zamanda Bundesliga'da son iki ylın şampiyonu Borussia Dortmund'un sağ beki. Son iki sezonda yaptığı işlerle kendini futbol dünyasında tanınır hale getirdi ve büyük kulüplerinde dikkatini çekmeye başladı Lukasz. ( Mourinho'nun, onu Real Madrid'e transfer etmek istediği konuşuluyor ) Polonya'nın " sağ tarafı " nın diğer elemanı, yine Dortmund'un oyuncusu; Jakub " Kuba " Blaszczykowski. Kuba özellikle bu sene gösterdiği performansla adından sıkça söz ettirmeye başladı. Bu iki isim, özellikle son iki senedir Dortmund'da, aynı kanatta gösterdikleri uyum ve performansı, Milli takıma da taşımayı başarmışlar anlaşılan. Dün, Rusya ile oynadıkları maçı seyrettim ve gerçekten gösterdikleri performans takdire şayan. Birbirlerinin açıklarını çok iyi kapatıyorlar. Ayrıca hücumda yaptıkları pas organizasyonları ve rakip savunma üzerinde kurdukları baskı inanılmaz. Zaten dün akşam, Polonya'nın attığı gol de, Piszczek-Kuba işbirliği ile geldi. 
          
                        Turnuvada favori olmayan bu dört takımın olduğu gruptan çıkma şansı en fazla olan takım Rusya şu anda. Polonya'ya ise son maçta alacakları 1 puan yetebilir. Açıkçası bende Polonya'nın gruptan çıkmasını istiyorum. Çünkü bahsettiğim bu iki ismin başlattığı hücum organizasyonlarının, bir diğer müthiş potansiyel ve ayrıca bir yazı konusu olacak isim Robert Lewandowski ile birleşmesi sonucu ortaya çıkan pozitif futbolu izlemek büyük keyif. Hala izlemediyseniz, tavsiyem Polonya'nın gruptaki son maçı olan Çek Cumhuriyeti karşılaşmasını kaçırmamanız. 

11 Haziran 2012 Pazartesi

Altınsay'dan şok istifa !


Beşiktaş’ta yeni yönetimle beraber, tam futboldan anlayan insanlar görev almaya başladı dediğimiz anda, şok bir istifa haberi ortalığı sarstı. Beşiktaş’ın kadro revizyonunda, yeni transferlerinde kendisinden çok şey beklenen, yapılanmanın ana mimarı olması beklenen İbrahim Altınsay istifa etti !

Oğuzhan Özyakup’un Arsenal’den transferinde önemli rol sahibi olduğu bilinen Altınsay’ın, neden istifa ettiğine dair henüz bir açıklama yapılmadı, bu konuda bizler de net bir bilgiye henüz sahip değiliz. Ancak aldığımız duyumlara göre, bu hafta içerisinde yeni teknik direktörünü açıklaması beklenen Beşiktaş yönetiminin, Altınsay’ın görüştüğü hocalar (Van Gaal) ile değil, onay vermediği bir isimle anlaşmış olabileceği. Yönetimin anlaştığına dair haberler gelen isim ise Sven-Goran Eriksson.

Tam olarak sebebini bilemesek de, Beşiktaş’ta yaşanan bu ayrılık, İbrahim Altınsay’a ve onun oluşturacağı Beşiktaş yapılanmasına güvenen taraftarları büyük hayal kırıklığına uğratmış durumda. Böyle vizyon sahibi bir insanı kaybetmek, bakalım Beşiktaş’ın geleceğini nasıl etkileyecek ?

9 Haziran 2012 Cumartesi

Eski Bir Viking Tekerlemesi: Portakalı Soydum..



Turnuvanın ilk sürprizini görmek için, fazla beklememiz gerekmedi. Ölüm grubunun zayıf halkası olarak görülen Danimarka, Euro2012'nin üç favorisinden biri olan Hollanda'yı 1-0 yendi. Beni üzen bir sonuç oldu ama ikinci yarının ortalarından itibaren tek düşündüğüm, "müstahak size". Danimarka'nın disiplinli ve soğukkanlı oyunu, Portakalların kopuk oyunundan üç puanı kopardı. Favorilerden gösterilen Hollanda'nın gruptan çıkma şansı bile riske girdi desek, yanlış olmaz sanırım.

Bert van Marwijk'in oyun sistemini şimdi başlasam, sabaha kadar eleştirebilirim. Danimarka gibi kapanan ve topun hakimiyetini size veren bir takıma karşı, De Jong - Van Bommel orta sahasıyla çıkmanın hiç bir teknik açıklaması yok. Huntelaar ve Van Persie'yi birlikte kullanmak için daha uygun bir maç olamazdı, ki bu yanlış kararın zararı da büyük oldu. Maç boyunca Hollanda orta sahasının hücuma hemen hemen hiç destek vermediğini gördük. Bu anti-kolektif oyun nedeniyle, hücum hattı genel olarak yalnız kaldı ve efektif olamadı. Bireysel çabalar olsa da gerek bitiricilikteki beceriksizlik, gerekse Danimarka'nın iyi kapanması bu çabaların sonuca dönüşmesini engelledi.

Hollanda'nın parlayan yıldızlarının da bugün döküldüğünü gördük. Robin Van Persie neredeyse hiç bir topu ilk anda kontrol edemedi, üretkenlikten ve bitiricilikten uzaktı. Aynı şekilde Sneijder de ilk yarıda dökülüyordu ama ikinci yarı silkinip kendisine gelmeyi bildi. O'nun biraz daha sorumluluk alıp, ritme girmesiyle Hollanda da daha etkili top oynamaya başladı. Hele ki, Huntelaar'a yolladığı uzun mesafe pası, efsanenin de ötesindeydi. Sneijder ikinci yarıda eyvallah da önünde oynayan delikanlıların bugün gol atmaya niyeti yoktu. Şüphesiz ki, diğer bir hayal kırıklığı Arjen Robben. Her topu aldığında aynı şeyi deneyen ve sonuca ulaşamayan bir Robben var sahada. Bir şeyler üretmek istiyor ama bu sezon genel olarak üzerinden atamadığı bedbahtlık peşini bırakmıyor. Açıkçası bugün kendisini şiddetle Quaresma'ya benzettim. Yapma Robben, etme Robben..

Danimarka 1967 yılından beri ilk kez Hollanda'yı mağlup etmiş. Bir başka veri: Danimarka, Avrupa Şampiyonaları boyunca ilk kez galibiyet ile başlamış. Yolları nereye kadar uzar kestirmek zor. Portekiz'e de direnip, 4 puanı toplayarak üst tura koşabilirler.

Son Aslan: Dany Nounkeu!




Galatasaray'dan medyaya sağlam bir ters köşe geldi. Herkes Chivu ve Altıntop gibi isimlerin üzerinde yoğunlaşmışken, topu sağa çekip medyanın uzanamayacağı köşeden golü attı Galatasaray: Dany Nounkeu. Rigobert Song kendini sevdirmeyi başarmıştı, bakalım vatandaşı Dany'nin akıbeti nasıl olacak.


Galatasaray Kulübü'nden borsaya yapılan açıklamada, "Gaziantepspor Kulübü Derneği oyuncularından Dany Achille Nouenko Tchounkeu ile 2012-2013 sezonundan başlamak üzere 4 futbol sezonu için anlaşmaya varılmıştır. Buna göre oyuncunun kulübü Gaziantepspor Kulübü Derneği'ne 3.300.000 euro tutarında transfer ücreti ödenecektir. Oyuncuya ise 2012-2013 ve 2013-2014 sezonlarının her biri için 1.000.000 euro, 2014-2015 ve 2015-2016 sezonlarının her biri için 1.200.000 euro sabit transfer ücreti ve her sezon için 10.000 euro maç başı ücreti ödenecektir" denildi.


Benim bakış açıma göre tam anlamıyla "fena değil" bir transfer. Bu sezon savunma bölgesine yapılacak olan transfer aslında medyada goygoylandığı kadar kolay değildi. Neden? Çünkü şampiyonlukta önemli bir pay sahibi olan Semih Kaya'nın ilk 11'den kesilmemesi gerekiyordu. Semih'in bu sezon tekrardan yedeğe çekilmesi, Galatasaray'da oynayan istisnasız her gencin umutlarını yerle bir ederdi Yani hem rotasyona iyi bir oyuncu almak, hem de büyük maliyetlere girmemek şarttı. Dany bu açıdan iyi bir transfer. Dany'de ilk dikkat çeken özellik, şüphesiz öz güveninin yüksek oluşu. Dört büyüklere karşı oynadığı maçlarda baskı altındayken, soğunkanlı bir şekilde bileklerine hakimiyetinin yüksekliğiyle, topu verimli kullandığını gördük. Bunun yanında, ilk 11 başlamasa sorun yapmaz, senelik alacağı miktar bütçeyi yormaz ve oyuna girdiği zaman, yerine girdiği oyuncuyu aratmaz. İşte Chivu tarzı bir transfer bu parametrelerin bir çoğuna uymayacaktı. Hem ilk 11 ister yoksa problem yapar, hem de 32 yaşındaki oyuncuya 3m euro demek çok büyük maliyet demek. Son olarak da, topu oyuna iyi sokan bir savunma oyuncusu olarak Dany, Galatasaray'ın savunmayı önde kurmak isteyen anlayışına uyar. Oyun sistemi olarak, hiç uyum sorunu yaşanacağını sanmıyorum.

Bir de öteki taraftan bakalım. Dany ne katmaz? Çok açık ve net ki: Dany, Galatasaray savunmasına sınıf atlatmaz. Özellikle playoffta kalesinde gol görmeden, maç bitirmemeye başlayan Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde sınıf atlaması gerektiği aşikar. Dany bunu sağlayacak bir oyuncu, en azından şimdilik, değil. Yıllık ücreti uygun da olsa, bonservis miktarı belki biraz daha düşük olabilirdi diye düşünüyorum. Ne kadar olabilirdi? 2.5m euro civarında olabilirdi, ancak Gaziantepspor, 3.3m eurodan aşağıya inmediyse, o aradaki miktarın çok büyük sorun teşkil etmeyeceğini de kabul ediyorum. 

Yani, Dany iyi transfer, eyvallah. Şampiyonlar Ligi'nde ne denli başarılı olur, orası meçhul ama transfer bazında değerlendirirsek fena iş değil. Yaşını başını almış, sönmüş yıldızlara gereksiz milyonların verilmemesi umut verici. Yalnız transfer döneminin başından beri dediğim gibi, bence Galatasaray için en uygun transfer Sivok olurdu. Hem de bonservisi elinde, hazır kıta bir Sivok. 

Euro2012'de İlk Günün Öne Çıkanı: Rusya



Hepimizin merakla beklediği 2012 Avrupa Şampiyonası dün oynanılan A grubu maçlarıyla start aldı. İlk günün fikstürü kağıt üzerinde tatmin edici olmasa da, ortaya koyulan oyunlar bu negatif ön yargıyı bertaraf etti.

Benim performansını en çok merak ettiğim takımlardan biri olan ev sahibi Polonya'nın açılış maçındaki performansı umut vericiydi. Dortmundlu neferlerinin yarattığı hava ve kendi ülkesinde mücadele etmenin hırsıyla, keyifli bir tablo çizdi bizde Polonya ekibi. İyi başladıkları ve öne geçtikleri maçta farkı ikiye yükseltmelerindeki beceriksizliklerinin faturası ağır oldu ve tecrübeli Yunan takımının puanı almasına engel olamadılar. Yunanistan cephesinde Salpingidis'in oyuna girdikten sonraki performansı, önümüzdeki maçlarda ilk 11 kapısını açacaktır diye tahmin ediyorum.

Gecenin parlayan yıldızı ise tartışmasız bir şekilde, Rusya. Çek Cumhuriyet'inin etkisizliğinin ve verimsizliğinin aksine Rusya topu daha iyi kullanmayı başaran ve sonuca giden taraftı. Grupta benim perspektifimden açık ara en kaliteli ekip olan Rusya, elini kolunu sallaya sallaya grup liderliğini kopartacak gibi gözüküyor. Çek Cumhuriyeti ne zaman Rusya'nın üzerine gitmeye çalışsa, Arshavin ve arkadaşları cezayı kesmeyi başardı. Arshavin her ne kadar gol atmamış olsa da, paslarıyla ve oyunu yönlendirmesiyle farkını belli etti. Genç yıldız Dzagoev ise kaydettiği iki gol ile turnuvaya kendi adına muhteşem bir başlangıç yaptı. Son olarak da, ah Baros vah Baros..

5 Haziran 2012 Salı

Anadolu'dan Güzel Transferler Geliyor..



Bu sene transfer dönemi ilginç başladı. Büyük takımlarımız UEFA'ya kilitlenmişken, Anadolu ekiplerinden ardı ardına güzel transferler geliyor. Ne zamandır bu konuda bir şeyler karalamak istiyordum, anca fırsat buldum. Bu tarz düşük bütçeli takımların ne yapıp edip, alabilecekleri en iyi santrforları kovalamaları lazım. Mücadele gücünüzü yüksek tutarsınız, yardımlaşma üst seviyede olur, bir şekilde savunmayı halledebilirsiniz. Ancak ileride kaliteli bir gol ayağınız yoksa, Süper Lig'de bu tarz kulüplerin işi çok zor. Belki Emenike kalitesinde bir forvet bulup, Karabükspor kadar şanslı olamayabilirsiniz ama fırsatları değerlendirmeye çalışmak gerekiyor. Bu fikri destekleyici nitelikte transferlerin gerçekleştiğini görüyoruz. Önce Lamine Diarra'nın Antalyaspor ile anlaştığı haberi geldi, kısa bir aralık içerisinde bu sefer Karabükspor'un Lomana LuaLua'yı kadrosuna kattığını öğrendik. En son olarak da Mersin İdman Yurdu'nun bonservisi elinde olan Bobo'yu kovaladığı haberleri geliyor. 

İngiltere'den Türkiye'ye: Dirk Kuyt ve Oğuzhan Özyakup




Haziranın gelişiyle beraber takımlarımız transfer çalışmalarına ivme kazandırdı. İlk hamle Fenerbahçe’den geldi ve çok önemli bir transfer gerçekleştirerek Dirk Kuyt’u (Köyt müdür nedir okunuşu) 1 milyon bonservis ve 2.7 milyon yıllık ücret karşılığında renklerine bağladılar. Takiben Beşiktaş da izleyeceği politikanın doğrultusuna cuk oturan bir delikanlıyla görüşmeye başlandığını borsaya bildirdi: Oğuzhan Özyakup. İşte kısaca bu transferler..

4 Haziran 2012 Pazartesi

Giovani Dos Santos'un Muhteşem Golü (Video)

Eski Galatasaraylı Giovani Dos Santos'un Brezilya karşısında attığı muazzam gol. Adam milli maçlarda bu golleri atmayı alışkanlık edindi. Buyurunuz..


1 Haziran 2012 Cuma

EURO 2012'nin mabetleri !

Avrupa Futbol Şampiyonası'nın başlamasına yalnızca 7 gün kala, gelin bu turnuvaya ev sahipliği yapacak Ukrayna ve Polonya'daki muhteşem 8 stadyuma göz atalım :

1- National Stadium (Warsaw/Polonya)

              


Kapasite : 58,000
Yapım Yılı : 2012
* Turnuvanın açılış maçı, bu statta oynanacak. Ayrıca 21 Haziran'daki çeyrek final ve 28 Haziran'daki yarı final maçlarına da bu stadyum evsahipliği yapacak

2- PGE Arena (Gdansk/Polonya)







Kapasite : 43,615
Yapım Yılı : 2011

3- Municipal Stadium (Poznan/Polonya)

 





Kapasite : 43,269
Yapım Yılı : 1980 (2010 yılında yenilendi)

4- Municipal Stadium (Wroclaw/Polonya)

                                                                                           











Kapasite : 42,771
Yapım Yılı : 2011

5- Olymic Stadium (Kiev/Ukrayna)







Kapasite : 65,400
Yapım Yılı : 1923 (Son olarak 2011 yılında yenilendi)
* 24 Haziran'daki çeyrek final maçına ev sahipliği yapacak olan bu stadyum, ayrıca turnuvanın sonu, 1 Temmuz'daki büyük finalin de ev sahibi ve EURO 2012'nin kapanış stadyumu olacak.


6- Arena Lviv (Lviv/Ukrayna)






Kapasite : 34,915
Yapım Yılı : 2011

7- Metalist Stadium (Kharkov/Ukrayna)







Kapasite : 38,633
Yapım Yılı : 1926 (2009 yılında yenilendi)

8- Donbass Arena (Donetsk/Ukrayna)












Kapasite : 51,504
Yapım Yılı : 2009
* 23 Haziran'daki çeyrek final ve 27 Haziran'daki yarı final maçına, Shaktar'ın bu stadı ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.

Gördüğümüz gibi, muhteşem statlar. Çoğu da dikkatinizi çektiyse son birkaç yılda yapılmış veya yenilenmiş. Bir ülkenin aldığı Avrupa Futbol Şampiyonası ev sahipliği, görüyorsunuz ki ona çok şey katıyor. Ne diyelim, artık darısı Türkiyemizin başına !