31 Ağustos 2012 Cuma

Yarın NTVSPOR'dayız!


Selamlar Müzmin Sakat takipçileri.. Müzmin Sakat ekibi olarak yarın (cumartesi) saat 2'de "Yenilsen de Yensen de" programında Ntvspor'dayız! Her zamanki gibi yorumlarınızı ve eleştirilerinizi bekliyoruz. Televizyonda da görüşmek üzere, sevgiler!

30 Ağustos 2012 Perşembe

Olmadı be Fenerbahçe !


Moskova deplasmanında temsilcimiz 2-1 mağlup olmasına rağmen, tur için ülkece ümitliydik. O atılan 1 golün değeri büyüktü ve içerdeki maçta işimize yarayacaktı. Ancak umulan olmadı, Fenerbahçe evinde Spartak Moskova'ya diş geçiremeyince Şampiyonlar Ligi biletini kapan ne yazık ki Rus temsilcisi oldu, Fenerbahçe ise UEFA Avrupa Ligi gruplarına kaldı.

Maçın hemen başlarında, hem defansın hem de kaleci Mert'in hatasıyla oldukça basit olduğunu düşündüğüm bir gol bulunca Spartak, hemen ardından Krasic'in sakatlığı, Fenerbahçe için ilk yarıyı tam anlamıyla kabusa çevirdi. Orta sahada Selçuk Şahin ve Mehmet Topal'ın kaptırdığı toplar ve oyunun kanatlara yeterince yayılamaması sonucu Fenerbahçe'nin inanılmaz derece organize olamayan bir takım hüvviyetine bürünmesine sebep oldu.

İkinci yarı ise Şampiyonlar Ligi eleme maçı rövanşında kendi evinde oynayan bir takımın oynaması gerektiği gibi oynayan Fenerbahçe, rakibi kendi yarı sahasına boğdu, ancak maçı uzatmaya götürmesi için gerekli olan 2. golü direkler ve rakip kalecinin başarılı performansı sayesinde bir türlü bulamayınca, tur Fenerbahçe'nin kendi ellerinin arasından kayıp önce İstanbul Boğazı'nı daha sonra da Karadeniz'i geçerek Rusya'ya gitmiş oldu. Olmayınca olmuyor, demek ki son 30-40 dakikalık baskı tur için yeterli olmuyor.

Fenerbahçe'de dünkü maçın kaptanı Selçuk Şahin'e özel olarak değinmek istiyorum. Yeteneğini (!) zaten tartışmaya pek gerek yok. Zaman zaman Steven Gerrardvari paslar atsa da, ayağında topu gereksiz oyalayıp orta sahada basit pas hataları yapınca, bu hatalar rakibe kontra-atak olarak geri dönüyor ve kaptan Selçuk, Fenerbahçe'nin kendi elinde patlayabileceği bir bombaya dönüşüyor. Kuyt'lı, Sow'lu, Krasic'li, Stoch'lu ileri hattı besleyen Selçuk olacaksa sezon boyunca, sıkıntı büyük değil mi sizce de ?

Aaa bir de Hasan Ali diyelim. Sezon öncesi Hasan'ın defansif olarak zaafları olduğunu söylemiştik, ancak ben bu kadar kötü başlamasını beklemiyordum. Yaptığı kademe hataları, müdahale zamanlamasındaki sıkıntıları, Fenerbahçe'nin yediği atakların çoğunlukla kendi sol bekinin bölgesinden olacağının sinyallerini, S.O.S. olarak bağıra bağıra vermekte. Yine de olumlu bakmaya çalışalım, henüz genç, adapte olacaktır diyelim.

Şüphesiz ki, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi vizesi alamamasına en çok sevinen, kasasına bu sayede daha çok Şampiyonlar Ligi ayakbastı parası girecek, belki de Amrabat'ın yüksek bonservis bedelini bu parayla çıkarabilecek olan Galatasaray olmuştur. Neyse bakalım, Fenerbahçe'ye UEFA Avrupa Ligi'nde başarılar dileyelim ve bu kadro kalitesi ile gruplardan çıkabilmesi gerektiğini belirtelim.

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Reha Muhtar: "Kaka Sonuçta Sağ Bek Oynayan Birisi"



Karşınızda Kaka ile ilgili yapılmış en muhteşem yorum. Reha Muhtar konuya çok değişik bir açıdan yaklaşmış ve milyarlarca insanın göremediğini görmüş. Beyler, Kaka sağ bekmiş ya la.. Adam futbol yorumu yapıyor bir de.

Reha M: Kaka sonuçta sağ bek oynayan birisi, hani orada Eboue var..
Muhabir: Kaka oyun kurucu..
Reha M: Oyun kurucu ama yani sağda daha fazla oynayan birisi, yani solda mesela daha..


http://www.akilli.tv/video/Reha-Muhtardan-Kaka-Gafi-Sonucta-Sag-Bek-Oynayan-Birisi_649123

28 Ağustos 2012 Salı

3 Sezon Önce 39 Gol Atmıştı, Şimdi Trabzonspor'da!



Bu transfer döneminde büyük takımlarımızın olmazsa olmaz transfer yapması gereken bölgeler vardı. Trabzonspor'un ihtiyaç duyduğu bölge de kör göze parmak cinstendi, santrfor.. Bu bölgeye uzun zaman Dame N'Doye için mesai harcandı ama Senegalli, Lokomotif Moskova'ya kaptırıldı. Bunun üzerine Trabzonspor diğer alternatiflere yöneldi ve Marc Janko transferiyle turnayı gözünden vurdular. Gerçekten çok güzel bir hamle.

Janko her şeyden önce bir "golcü". Ceza sahası içinde topla buluşturulduğunda, o topu ağlara yollayabilen bir forvet. 1.96 boyuyla da muhteşem bir fizik gücüne sahip. Sadece uzun da değil Janko, güçlü ve yıpratıcı bir isim. 29 yaşındaki forvet, 2008/2009 sezonunda Salzburg formasıyla 34 maçta 39 gol kaydederek müthiş bir istatistik yapmıştı. O sene Salzburg'un UEFA'daki performansında da başrol oynamıştı. Bu performansın ardından 7 milyon avro gibi hatırı sayılır bir ücrete Twente'nin yolunu tuttu Janko. Hollanda'da da 45 maçta 24 gol üreten Janko, sonrasında Porto'da pek fırsat bulamadı. Şimdi de Trabzonspor'da..

Geçtiğimiz sezonlarda Galatasaray ve Fenerbahçe ile de adı anılan Avusturyalı, Trabzon için aranan kan olacak. Marc Janko, Trabzonspor'un tek forvetli ve kanatların aktif olarak kullanıldığı sistemin merkezindeki "target man" rolü için çok uygun bir isim. Keza Salzburg'daki performansını verdiği dönemde de tek forvet oynuyormuş. Volkan ve Olcan, Avusturyalıyı iyi besleyebilirse, Trabzonspor seviye atlayabilir. Hala savunma hattıyla ilgili sıkıntıları olsa da en azından hücum hattında güvenilir bir gol ayağı olacak. 


Royston Drenthe Geleydi İyiydi


Son bir haftada gündeme gelen bir transfer haberiydi, Beşiktaş'ın Drenthe ile ilgilendiği. Hatta Drenthe ile 4 yıllık anlaşma da sağlanmıştı ve Hollandalı gelmek için haber bekliyordu. Ta ki Galatasaray maçında Mustafa Pektemek sakatlanıncaya kadar. Bu gelişmenin üzerine Samet Aybaba Drenthe'yi veto ederek, forvet transferini listenin başına koydu. Forvet transferi listenin başında kalsaydı da, Drenthe de geleydi iyiydi.

Beşiktaş'ın sol tarafında bir sıkıntı var şu anki yapıda. Bekte Uğur Boral'ın ne ölçüde katkı vereceği soru işareti iken, ileride Olcay Şahan'ın, ben belli bir ölçüde katkı vereceğine inanıyorum, ne derece yeterli olduğu tartışılır durumda. Hal böyleyken hem geride hem de kanatta değerlendirilebilecek değerli bir katkı olacaktı Drenthe. Teknik kapasitesi çok parlak olmasa da fiziksel olarak üst düzey bir adam. Beşiktaş'ın mücadeleci kimliği için de bana göre biçilmiş kaftan. Sürati ve çabukluğuyla sol kanatta takımı ciddi ölçüde rahatlatabilirdi. Öte yandan Olcay için de itici bir unsur olacaktı. Her şey bir yanda yıllardır tanıdığımız Drenthe hala 25 yaşında. Yani uzun yıllar Beşiktaş'a hizmet verebilir, kariyerinde tekrardan vites yükseltebilir ve ciddi bir kar edilerek satılabilirdi de.

Kısacası Beşiktaş takımı ileriye götürebilecek bir oyuncuyla anlaşmasına rağmen kadroya katmadı. Drenthe gelseydi eminim taraftarın da sevgilisi olurdu. Yıllık ücretinin de çok tuzlu olmadığını göz önünde bulundurursak, bence ikinci bir emre kadar yazık oldu..


Üzdün be Mustafa!



Beşiktaş'ın Galatasaray'ı konuk ettiği maçta sağ diz ön çapraz bağlarında kopma olan Mustafa yarın ameliyat oluyor. Mustafa bu sakatlık nedeniyle 6 ay futbol sahalarından uzak kalacak.

Mustafa'nın ayağını yere basar basmaz hiç bir darbe olmadan kendini yere bırakmasıyla beraber içim cız etti maçta. Ne zaman ki oyuncunun yüzünde darbe almamasına rağmen büyük bir acı varsa, bilmek lazım ki o işte bir sıkıntı var. Mustafa Pektemek Beşiktaş için çok önemli bir futbolcu. Hele ki bu yeni kurulan sistemin içinde ana parçalardan biri olacak ve kendisinden beklediğimiz patlamayı yapmak için fırsat bulacaktı. Çok zamansız ve büyük bir şanssızlık gerçekten. Keza yalnızca Beşiktaş için değil, forvet hattında ciddi bir sıkıntı yaşayan milli takımımız için de önemli bir kayıp oldu. Fiziksel olarak iyi ve formda bir Mustafa, maçı değiştirecek işler yapabilecek bir adam. Pektemek, Türkiye'de plase vuruşları en iyi yapan oyunculardan biri ve bir forvet için gelişi güzel vurmadan topu nereye yollayacağını bilmek çok değerli bir meziyet. Ülkemizde çok bulunmayan bir özellik.. İhtiyacı olan sadece forma şansı bularak, eksik olduğu yönleri de güçlendirmekti.

Artık başa geldi bir kere. Bu sakatlığın seni küstürmemesi lazım Mustafa. Rehabilitasyon sürecini çok iyi geçirip, güçlü bir şekilde dönmen lazım. Ancak daha önce de ağır sakatlıklar geçiren Mustafa'nın işi kolay değil. Her bu tarz ağır sakatlık oyuncuda iz bırakıyor ve eski gücüne erişmesini engelliyor. Üzdün be birader..

26 Ağustos 2012 Pazar

Alex vs Aykut Kocaman


Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 2 efsanesi… Biri, futbol hayatında yıllarca Fenerbahçe forması giymiş, şuanda da “Fenerbahçe’nin çocuğu” olarak teknik direktörlük koltuğunda oturan Aykut Kocaman, diğeri ise son yıllarda tartışmasız Fenerbahçe’ye gelmiş en iyi yabancı, hatta belki de Türkiye’ye gelmiş en iyilerden, kaptan Alex de Souza.

Bu 2linin arasında, yaklaşık son 1 haftadır buz gibi rüzgarlar esmekte. Ne oldu da bu 2linin arası bozuldu, bilmeyeniniz yoktur herhalde, şimdi uzun uzun yazmıyorum bu sebepleri. Ancak öyle bir soruna dönüştü ki bu, dün hatırladığım kadarıyla futbol tarihimizde ilk defa yaşadığımız bir olaya sahne oldu Saraçoğlu Stadı. Başkan Aziz Yıldırım, taraftarın Alex tepkisine oldukça kızarak sahaya indi ve taraftarlara mikrofondan anons yaptı !

Şunu belirtmeliyim ki, Aykut Kocaman’ın kötü bir teknik direktör olduğunu düşünen, kendisini sık sık eleştiren biri olan ben, bu konuda Kocaman’ı Alex’e nazaran daha haklı buluyorum. Rusya deplasmanında Alex’siz başlamak bence doğru bir tercihti, gerek mücadele gücünü gerek orta saha direncini arttırmak açısından. Alex’in de eleştirel bir Twit atması bu konuda, pek hoş olmamış bence (Ki bu futbol dünyasında futbolcuların hocalarını eleştirdiği Twit’ler özellikle İngiltere’de de büyük tartışma konusu olmuş durumda).

Ancak şunu belirtmeden de geçemeyeceğim. Ülke insanı olarak hepimiz teknik direktör yada yorumcu olduğumuz, her şeyi bildiğimiz, basın olarak da oldukça goygoycu bir millet olduğumuz için, eminim ki dün Gaziantepspor ileri hatta becerikli olabilse, Mert Günok kalede şov yapmasa ve Fenerbahçe sahadan puan kaybıyla ayrılsaydı (ki dünkü oyuna göre olasıydı baya, bakmayın siz 3-0lık skora), bu sefer Alex’e değil Aykut Kocaman’a sallayacaktı herkes. Ne yazık ki "spor değil skor" yorumculuğu yapmaya bayılırız millet olarak çünkü…


Aykut Kocaman’ın, kafasında uzun zamandır Alex’siz bir sistem olduğu, bu sistemi oluşturmaya çalıştığı belli. Bu yıl ki transferler de kanımca buna zemin hazırlamak içindi. Ancak, Alex gibi bir “efsane” takımda düşünülmese de, kendisiyle böyle dargın ve küskün ayrılınırsa gerçekten ciddi ayıp edilmiş olur. Benim gözümde Alex de Souza, Lefter’den sonra Fenerbahçe’nin en büyük efsanesidir, heykeli dikilecek adamdır, bu değeri kolayca harcamamalı Sarı-Lacivertliler.

Alex vs. Aykut Kocaman dedik ya, bu mücadelede bir tarafın knock-out olması şart değil ! Bir Türk futbolsever olarak benim dileğim, başkanın da devreye girmesiyle Alex’le konuşup barışılması, sene sonunda antrenörlük teklif edilmesi, Alex’in futbola devam etmek istemesi halinde harikulade bir jübile maçıyla, hak ettiği saygı ile kendisine veda edilmesi olacaktır.

Maç Öncesi, Koşan Beşiktaş - Koşturan Galatasaray



Sezonun ilk derbisi geldi çattı. Bu akşam Şampiyonlar Ligi kıvamında 21.45'te İnönü'de Beşiktaş ile Galatasaray karşılaşacak. Bir yanda genç ve maliyeti düşük bir kadro ile yenilenen Beşiktaş, diğer yanda hali hazırdaki şampiyon kadrosuna yaptığı takviyelerle daha güçlü hale gelen Galatasaray. Derbilerin beklentilere yakın geçtiği az görülüyor, bugün de saha içinde bizi şaşırtacak şeylerle karşılaşabiliriz. Fakat maç öncesindeki tabloya baktığımız zaman Galatasaray'ın galibiyete yakın olduğunu görüyoruz. Neden?

Beşiktaş sezon açılışında İBB ile 1-1 berabere kalırken, oynadığı futbolla izleyenleri tatmin etmemişti. Maçın genelinde kontrol İBB'in elindeyken, son dakikalarda Fernandes'in asistinde Almeida'nın kafasından bulunan golle 1 puan koparılmıştı. Yeniden yapılanmaya giden Beşiktaş'ın zamana ihtiyacı olduğu çok açık. Kadrosunda maçın seyrini değiştirebilecek yıldız statüsünde tek adam olarak Fernandes'e sahip olan Beşiktaş'ın başarılı olması, takımın birbirine uyumunun yüksek olmasına, çok çalışılan hücum setlerine ve mücadele seviyesinin düşmemesine bağlı. Bu üç kriterin ilk ikisi de zamanla olacak şeyler. Keza şu haliyle Beşiktaş'ı izlediğimizde en basitinden kimin ne yapmak istediğini anlayamıyoruz. Belli bir taktik anlayışı oturmamış ve sadece oradan oraya koşan bir takım görüyoruz. Mücadele etmek, pres yapmak elbette iyi ama iş o kadarla bitmiyor. Pierre Van Hooijdonk'un yıllar önce bir Şampiyonlar Ligi maçından sonra söylediği bir şey vardı; "Maçı kazanmak için topu kullanmamız gerekiyordu, biz bütün maç boyunca topun peşinden koştuk.". Tam maç öncesi patlak veren Almeida krizi de Beşiktaş açısından handikap oldu. Fernandes'in duran toplarında Almeida'nın varlığı müthiş bir avantaj. Bu maçta o avantaj da yitirilmiş durumda.

Galatasaray cephesi ise bu maça çok daha hazır ve moralli bir şekilde hazırlandı. Burak'ın cezasının bitmesi ve Semih'in sakatlıktan dönüşü Terim'in elini rahatlattı. Tek eksik problem çocuk Engin. Bugün muhtemelen ilk haftadan farklı olarak Semih-Melo ikilisini ilk 11'de göreceğiz. Semih'in dönmesi önemli ki, ilk hafta savunma hattındaki uyumsuzluk göze çarpmıştı. Melo'nun oynaması ise benim için merak uyandırıcı. Geçtiğimiz hafta gördüğümüz Melo pek hazır bir görüntü çizmemişti ama yaptığı bir iki güzel hareket ile "ben buradayım" mesajını vermişti. Pitbull artık fiziksel olarak da daha hazır duruma geldiyse, Galatasaray'a çok şey katacaktır. Top kullanmakta sıkıntı çeken Beşiktaş'a karşı Elmander-Umut-Melo-Hamit-Selçuk-Emre gibi ileride basan ve rakibi bozan bir hatla çıkmak Galatasaray'ı daha da öte itecektir. Bu noktada Fernandes'in daha çok geriye gelip top çıkartması gerekecek. Bu da Fernandes'in yükünü arttıracak ve hücumdaki efektifliğini azaltacaktır. Burak ise yedek soyunacaktır. Büyük ihtimalle maçın ilerleyen dakikalarında forma bulacağını düşünüyorum. Bu durum da Galatasaray'ın elini daha da güçlü hale getiriyor bana göre. Fatih Terim'in elinde Amrabat gibi Burak gibi oyuna girdiği anda işi değiştirebilecek kaliteli isimleri de var. Umut Bulut müthiş bir form yakalamışken, bir de yedekte böyle isimlere sahip olması Galatasaray'ın kadro genişliğini yine gözlerimizin önüne seriyor.

Kısacası Galatasaray maç öncesi baktığımızda çok daha ağır basıyor. Beşiktaş'ın maçı dengelemesi için ortaya büyük bir mücadele koyması gerekiyor. Seyircisinin desteğini sahaya yansıtması lazım siyah-beyazlıların. Açıkçası bu maçın Beşiktaş adına daha önemli olduğunu düşünüyorum. "Küçülme" mantığıyla sezona başlayan Beşiktaş'ın bugün büyük takım kimliğiyle oynaması gerekiyor. Bu maç Beşiktaş için hedef maçı. Galatasaray ise alıştığımız şekilde Beşiktaş'ı kendi sahasına hapsederek, sağlı sollu saldıracaktır. Galatasaray topu koşturur, Beşiktaş topun peşinden koşarsa, maç konuk takımın istediği gibi gider. Kazanan kim olursa olsun umarım sakatlıksız, problemsiz ve keyif veren bir maç izleriz.

24 Ağustos 2012 Cuma

Trabzonspor'da Golü Ben mi Atayım?



"Atan ve tutan adamın iyi olacak".. Genel geçer, bir çok kişinin kullandığı bir laf ama ben geçen sene Rıdvan Dilmen'den duymuştum. Gerçekten de işin en temelini gösteren bir söz. Futbol takımını bir yemeğe benzetecek olursak, kaleci ve santrfor ana unsurlardır. Ne kadar iyi garnitürlerle süslenmiş, ne kadar iyi bir sunum yapılmış olsa da ana yemeğinde, kalecinin ve santrforunun tuzu eksikse, o yemek boğazdan kolay kolay geçmez . Geçse bile bir de bu işin sindirim kısmı var ki, o da ayrı bir dert.

Trabzonspor'un şu halinin en büyük nedeni işte bu golcü eksikliği. Başka örnek istiyorsak, Fenerbahçe'nin geçtiğimiz sezon Sow öncesi yaşadığı sıkıntıyı, daha öncelerde ise Baros'un sakatlıklarında Galatasaray'ın çektiklerini gözümüzün önüne getirebiliriz. İster büyük, ister küçük bir kulüp olunursa olunsun öncelik iyi bir forvet ve kaleci olmalı bana göre. Ondan sonra bu iki cephenin işlevli olmasını sağlayabilecek omurga kurulmalı. Ki o omurga da orta saha ve savunma hattı. Benim bakış açıma göre kanat oyuncuları en son yerleştirilecek, yemeğin tadını ve efektifliğini arttıracak olan garnitürler. Lezzetli bir ana yemek iyi garnitürlerden yoksun bir şekilde de afiyetle yenilebilir (Galatasaray 2011), fakat o garnitürlerle bezenmiş olursa, tadından yenmeyebilir. 

Sadede gelelim. Trabzonspor, golcü almak zorunda.. Bunun kaçarı yok. Yok eğer o ihtiyaç duyulan "santrfor" takıma katılmazsa, Bordo-Mavililerin bu seneki hayal kırıklığı büyük olabilir. Takvimler neredeyse Eylül'ü gösteriyor ki, bu transferi buralara sarkıtmak bile büyük hataydı. Bu saatten sonra pazarda uygun oyuncu bulmak da kolay değil ama kiralık veya bonservisiyle biri bu takıma katılmalı. Arayıp bulsunlar o oyuncuyu, işleri ne..

23 Ağustos 2012 Perşembe

Timsah, portakal yedi !


UEFA Avrupa Ligi temsilcilerimizden Bursaspor, gruplardan önceki son elemenin ilk maçında, kendi sahasında 1-0 geriye düşmesine rağmen Hollanda temsilcisi Twente'yi 3-1'lik skorla geçerek çok önemli bir avantaj elde etmiş ve dolayısıyla turun kapısını aralamış oldu.

Öncelikle, belirtmek istiyorum ki, şuanda Bursaspor oynadığı futbolla, ligimizin "4 büyükler"inden çok daha hazır ve iyi bir görüntü sergilemekte, bunu bugünkü maçta da fazlasıyla görmüş olduk. Bu da bize iyi bir hazırlık dönemi geçirdiklerinin sinyalini vermekte. Zaten kadrolarına da şöyle bir baktığımızda, hiç de hafife alınmayacak bir kadroya sahipler. Bu yıl ligde ilk 4'ü zorlarsa Bursaspor, kimse şaşırmasın...

Kuralar ilk çekildiğinde Yeşil-Beyazlıların tur şansını %50 olarak görmekte olan beni, Bursaspor bu akşam rakibine kurduğu ciddi üstünlük ile mahcup etmiş oldu, iyi ki de öyle oldu. Tabii ki futbolda konuşmak için henüz erken, daha bunun rövanş maçı var. Ancak bugün izlediğim Bursaspor bana tur için çok ciddi ümit verdi, rövanşta da bu oyunu sürdürebilirlerse, çok büyük bir aksilik olmazsa UEFA Avrupa Ligi gruplarında izleyeceğiz gibi Bursaspor'u.

Maçın şöyle genelce bir analizini yapacak olursak, ilk 15-20 dakikada 2 takımın da ciddi pozisyonlara girdiğini, ancak Bursaspor'un çok daha etkili olduğunu gördük. Sonrasında Twente'nin tempoyu düşürmesi, yüksek pas trafiği ile oyunu kendi leyhlerine soğutmaları ve sonrasında Bursaspor'un ciddi defansif bir zaafından basit sayılabilecek bir gol atmaları... Bir yandan "Ah keşke o 1 golü yemeseydik de rövanşa çok daha rahat gidebilseydik" derken, bir yandan da o yenilen golün Bursaspor'a ciddi bir momentum kazandırdığını ve maç boyunca kontrolü bırakmayarak Timsahlar'ın 3 gol atmasına da sebep olmuş olabileceğini varsayabiliriz.

Bir parantez de Twente'ye açmadan geçmeyelim. Tabii ki birkaç yıl önceki Twente'den (hatırlayacağımız üzere Hollanda Ligi şampiyonu olmuşlardı) eser yok şuanda, eski hallerinden daha zayıf durumdalar. Ki geçen sezonu lig 6.sı tamamlayıp, Hollanda Kupası'nı kazanarak UEFA'ya katılma hakkı kazanmışlardı. Ancak yine Avrupa tecrübesi, temsilcimiz Bursaspor'dan daha fazla olan, ekol bir ekipten bahsediyoruz. Dolayısıyla temsilcimizi tebrik etmek lazım

Maça damga vuran 2 isim, izleyenler de hak verecektir, tartışmasız : Pablo Batalla ve Ozan İpek. Batalla, attığı 2 çok şık gol ve yaptığı 1 asist ile ön plana çıkarken, Ozan ise bir "Ozanİpek klasiği" olan dip çizgiye inip sol ayağıyla etkili ortalar kesmesiyle Batalla'nın 2 golünün de asistine imzasını atmış oldu.

Öve öve bitiremedik, farkındayım, belki de çok abarttım. Artık Avrupa arenasında 3-4 Türk temsilcisini aynı yıl içerisinde mücadele ederken görmek istediğimden sanırım, bilemeyeceğim... Ancak unutmamalı, Bursaspor'un önünde çok kritik bir 90 dakika daha mevcut. Henüz biten bir şey yok. Aynı oyun disipliniyle oynayın, turu kapın gelin ! Başarılar...

Fatih Terim ve Scott Piri Gururla Sunar: Emre Çolak!



Galatasaray'ın yapabileceği her türlü Çilek transferine bedel bir durum Emre Çolak'ın yükselişi. Fatih Terim'in gelişiyle apayrı bir görüntüye bürünen Emre, Kasımpaşa maçındaki futboluyla tek kelimeyle mest etti. Bu mest ediş de kırk yılda bir denk gelecek iki muhteşem gol veya 6 kişiyi çalımlayıp yapılmış muazzam bir asistle olmadı. Emre'nin oynadığı yaratıcı, buram buram kalite ve öz güven kokan oyun bizleri kendine hayran bıraktı. Çolak'ın oyununda geçtiğimiz sezona kıyasla bile ciddi bir olgunlaşma var, ne yaptığını bilme var.

Emre Çolak'ın yatıp kalkıp dua etmesi gereken iki isim var. Ona güvenen ve hiç bir şekilde küstürmeyen, yeri geldiğinde Melo'ya ayar verip kendisinden taraf olan Fatih Terim ve Emre'nin aklından geçenleri sahaya yansıtabilmesinin baş sebebi Scott Piri. Aslında genel olarak Galatasaray'daki başarının en temel taşlarından biri Scott Piri ama yeteri kadar fark edilmediğini düşünüyorum. Galatasaray'ın geçtiğimiz sezon neredeyse hiç sakatlık sorunu yaşamadan şampiyonluğa yürümesi Piri'nin eseridir. Her oyuncunun özel ihtiyaçlarına göre hazırladığı kişisel programlar Galatasaray'ın fizik gücü seviyesini hiç bir Türk takımının alıştırmadığı bir seviyeye çıkarttı. Bu gelişimi de en net olarak yükselişe geçen genç oyunculardan anlayabiliyoruz. Emre Çolak'tan, Semih Kaya'dan, Aydın Yılmaz'dan.. Sadece topla yetenekli olmak, doğru hamleyi düşünmek yeterli olmuyor. Vücutta o düşünüleni realiteye çevirecek güç de olmak zorunda. Bir futbolcu hem topla iyi işler yapıyor, hem de omuz omuza mücadelede yıkılmıyorsa, o adam fark yaratır. Emre de fiziksel olarak güçlendikçe fark yaratmaya başladı.

Emre'nin hem futbolu olgunlaşıyor, hem de fiziksel olarak her geçen hafta daha iyi hale geliyor. İyi oynadıkça, form tuttukça kendisine ve yapabileceklerine daha çok güveniyor. Emre, Kasımpaşa maçındaki oyununu geliştirir ve istikrarlı bir hale getirirse, Galatasaray adına sezonun en iyi transferlerinden biri olur. İki sezon önce kendisiyle ilgili neredeyse hiç umudumun kalmadığı Emre Çolak'a artık çok güveniyorum. Kendisine verilen fırsatı mükemmel değerlendiriyor genç oyuncu. Fatih Terim'in kendisine kattığı oyun görüşüyle ve Piri'nin yaptığı yüklemelerle tekrardan yıldız adayı konumuna geldi Emre. Bundan sonra yapması gereken tek şey, daha da fazla çalışmak. Avrupa sahnesinde de gözleri üzerine çekmek kendi elinde.

21 Ağustos 2012 Salı

Fenerbahçe'nin Kocaman Freni



Fenerbahçe'de kafaların haftalardır yoğunlaştığı maç bugün Moskova'da oynandı. Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi yolunda oynayacağı 180 dakikanın ilk yarısı 2-1'lik Spartak Moskova galibiyeti ile sonuçlandı. Kötü bir sonuç diyemeyiz. Kadıköy'de turu geçmek için önemli bir şansı koruyarak eve dönüyor Fenerbahçe. Ancak tur için ibrenin çok farklı olmasa da Spartak Moskova'nın lehine olduğunu itiraf etmek gerekiyor.

Aykut Kocaman, Elazığspor karşısına elindeki bütün hücumcuları koyarak arkaya ise iki savunmacı orta saha koyarak başlamıştı. Bu sefer ise tam tersi bir görüntüyle, Baroni, Topuz, Topal ve Selçuk'u beraber oynatarak, orta sahada karambol yaratmayı ve Spartak'ın hücum üretmesini zorlaştırmayı hedefledi. Futbolun keyif kısmını rafa kaldıran ancak işin gerçeği olan skora yönelik bir hamleydi. Fakat bence fazlaydı. Bu mücadele etmek dışında fazla bir getirisi olmayacak oyunculardan birini kenarda oturtup Krasic ile başlanmalıydı. Peki neden? Öncelikle Krasic bu iklime, bu saha koşullarına ve rakiplere alışık bir oyuncu. Kariyerinin en iyi dönemlerini CSKA Moskova forması altında buna benzer şartlarda geçirmiş bir adam. Peki sadece bu nedenle Krasic oynatılır mı, elbette oynatılmaz. Fenerbahçe bugün hücumda efektif oyuncularla kurulu ama savunmada sıkıntılar yaşayan bir takımla oynadı. Kendi evinde oynayan bir Spartak Moskova'nın Fenerbahçe'nin üstüne geleceğini kestirmek herhalde çok zor değil ve Fenerbahçe'nin elinde kontra atak için mükemmel bir koz bulunuyordu, Milos Krasic. Ancak o Krasic kendisine ancak son 15 dakikada şans bulabildi, ki bence onun kaybından çok Fenerbahçe'nin zararına oldu bu durum. Öte yandan bireysel anlamda iyi mücadele eden ama doğru yerlerde topla yeteri kadar buluşturulamayan, golde müthiş bir koşu sonucunda Kuyt'a aynı güzellikte bir asist yapan Sow'un çıkartılıp, yerine Bienvenu'nun alınmasını ben anlayamadım. Anlayabilen varsa buyursun anlatsın. 

Bir kesim Aykut Kocaman'ı Alex'i yedek bıraktı diye eleştiriyor ama bu hocanın bu kararı bana göre son derece doğru. Alex'in son maçlardaki halini, fiziksel çöküşünü göz önüne alırsak, bu maçta oynaması Fenerbahçe'yi mücadele ve direnç olarak inanılmaz geriye çekerdi. Bu da direkt olarak Spartak Moskova'nın daha rahat atağa çıkması ve daha rahat pas yapması anlamına gelir. Rus ekibi kalabalık Fenerbahçe orta sahasına karşı maç boyunca kanatları kullanmayı denedi. Göbek ne kadar kalabalık olursa, Spartak o kadar sağ sollu ortalar denedi. Bu içeriye kat etmemeleri bir anlamda Fener savunmasını rahatlatır ve havadan üstünlük kurmalarını sağlarken, diğer yandan yapılan bireysel hatalar gollerin gelmesine neden oldu. 

Spartak Moskova elenmeyecek bir takım değil. Bunu bugün de gördük, üstlerine gidildiği zaman savunmalarında arıza çıkıyor. Fenerbahçe'nin de elinde bu arızayı çıkartabilecek oyuncular var. Ancak Aykut Kocaman, Şükrü Saraçoğlu'ndaki maçta doğru işler yapmalı, turun kilidi onun elinde. Bir de son olarak birileri lütfen Aykut Hoca'ya artık 3 Temmuz demeçlerinin arkasına saklanmaması gerektiğini belirtsin. Bu maçların 3 Temmuzla bir alakası kalmadı artık, senin görevin bu takımı Şampiyonlar Ligi'ne sokacak taktiği kurmak, doğru işleri yapmak. 

Diğer notlar: 
* Her maçta tekrardan yazıyoruz, Kuyt müthiş topçu ve transfer.
* Emenike'nin Aykut'un elini öpmesi ve olduğu yerde yaptığı kıvrak vücut çalımları.
* Gökhan - Yobo ikilisi yerine Orhan Şam - Bekir oynasaydı, tur bu gece kaybedilirdi.
* Deplasmanda en azından golü bulmak önemliydi..
* Alex'siz oynamaya alışılmalı ama o yokken onun görevi başkasına yüklenmemeli.
           

19 Ağustos 2012 Pazar

Alex Bile Aldatmaya Yönelik İse..



Fenerbahçe'nin durumunu en iyi özetleyen başlık bu sanırım. Yıllardır kalitesiyle herkesin saygısını toplayan Alex bile maçın büyük bir bölümünü kendini oradan oraya atarak geçiriyorsa, Fenerbahçe'de sorun büyük. Esas sorun orta sahada orası kesin ama Fenerbahçe'nin genel yapısı iyi değil. Takım birbirine uyumsuz oynuyor ve bunun da en büyük nedeni geçen seneki omurganın ciddi ölçüde değişmiş olması. En azından mevcut eksiklerle ve şu an için.. Orta sahada top çıkartacak isim yok diyorduk da geri dörtlünün bu kadar kötü olması da kabul edilebilir gibi değil.

Geçen sezondan beri söylüyorum Aykut Kocaman gerçekten kötü bir teknik direktör. Orta sahayı Mehmet Topal ve Selçuk Şahin'den oluşturmak kadar yanlış bir tercih olamaz. Tamam ileriye elinde olan bütün forvetleri sıra sıra dizmişsin ama oraya topu kim taşıyacak? Elde bu işe en uygun adam Baroni, o da Selçuk oynasın diye yedekte bekliyor. Topal da iyi değil. Tekrar etmek lazım, Topal yanında topu iyi kullanan oyuncularla beraber oynarsa verimli olur. Selçuk Şahin ile beraber oynarsa son derece gereksiz bir futbolcu olur çıkar. Transferi yapmaktan daha önemlisi, yapılan transferden verim almak. Bu şekilde devam edilecekse Mehmet Topal'a verilen ücretler yazık olur şimdiden söylemek lazım.

Fenerbahçe için maçtan 1 puanı kopartan yine kalitesiyle sürekli gözlerimizin pasını silen Dirk Kuyt oldu. Kuyt her geçen maçta bu takımın lideri olduğunu ve olacağını gösteriyor. Özellikle de Alex'in fizik olarak iyice düştüğü, topu her ayağına aldığında oynamaktan çok faul almaya çalışan kafa yapısıyla mücadele ettiği bu dönemde.. Maçın geneline baktığımızda Kuyt'ın çok etkili olduğunu söyleyemeyiz ama bunun esas nedeni onu topla doğru yerlerde buluşturamamış olmak. Keza son 20 dakikada maçın Elazığspor ceza sahasına gömüldüğü dönemde Kuyt'ın yeniden sahneye çıktığını gördük. Bana kalırsa Fenerbahçe'nin golü pek etik değildi ama sonuçta bu tarz şeyler unutuluyor, sonuçlar baki kalıyor futbolda.

Fenerbahçe'den iyi sinyaller gelmiyor. Spartak Moskova maçı da hiç kolay olmayacak. Kocaman'ın rakibini çok iyi analiz etmesi ve buna göre hazırlanması gerekiyor. O maçta yenilecek goller pek telafisi olmayacak.

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Karabük ve Trabzon'dan Kardeş Payı 1-1




Trabzonspor, sezonun ilk maçında Skibbe'li Karabükspor'a konuk oldu. Maç genel olarak düşük bir kalite sunsa da, takımların zaman zaman oyun disiplininden kopması ile tempo yükseldi ve gol pozisyonları izleyebildik. Sonucunda iki taraf eşitliği bozamadı ve maç 1-1 berabere bitti. Goller Volkan Şen ve Shelton'dan geldi.

İki takım da tabi ki henüz hazır değil. Özellikle de Karabükspor'un sık sık pas trafiği oluşturmakta sıkıntı yaşadığını, istediklerini sahaya yansıtamadığını gördük. Bana göre Skibbe büyük bir hata yaparak tek forvet Mehmet Yıldız'la sahaya çıktı. Mehmet mücadele etmeye çalışsa da ileride çok yalnız kaldı. Ayağına gelen topları da pek verimli kullandığını söyleyemeyiz. Keza bu dönemde Trabzonspor maçın iplerini tamamen kendi elinde tutuyordu. Ne zaman ki Shelton 32. dakikada oyuna dahil oldu, Karabükspor biraz daha etkili olmaya, hücumda küçük kıvılcımlar olarak çakmaya başladı. Skibbe savunma anlayışını topa sahip olan oyuncuya 2-3 kişilik sıkıştırmalar getirerek pas kanallarını kapatmak üzerine kurmak istemiş gibi hissettim. Zira belli bir süre oyuncular bunu uygulamaya çalıştılar ama ilerleyen süreyle beraber taktikten kopmalar başladı ve bu anlayış rafa kalktı.

Gelelim Trabzonspor'a. Burak'ın gidişinin ardından Şenol Hoca'nın hücumu nasıl organize edeceği merak konusuydu. Genel olarak ne yapmak istediklerini bu maçta görme şansını bulduk. Trabzonspor orta sahada kısa paslarla oyun kurmaya, fırsat bulduğu her durumda da Volkan ve Olcan'ı uzun toplarla boş alanlara kaçırmaya çalışıyor. Burak Yılmaz'ın sahip olduğu özgürlüğün kanatları kaydırıldığını ve hücumun liderliğinin Volkan - Olcan ikilisine verildiğini gördük. Özellikle Volkan bugün belli sürelerde çok parladı ve çok etkili oldu ama hala inanılmaz derecede bireysel oynuyor. İşin kötüsü sanki pas vermeyi unutmuş gibi, ne zaman pas atmaya çalışsa hata yapıyor. Santrfor olarak da bu ikilinin beslemesiyle etkili olabilecek Vittek'i düşünmüş Şenol Hoca. Yalnız Slovak golcünün henüz hazır olmadığı çok belli. Uzun süredir futbol oynamamış olması doğal olarak onu eski gücünden ve formundan uzaklaştırmış ama zamanla daha iyi olacağını umut ediyorum.

Trabzonspor adına vurgulanması gereken bir kaç isim daha var. Özellikle yeni transfer Soner, takım arkadaşı Celustka tarafından sakatlanana kadar orta sahada dağıttığı paslarla dikkat çekti. Volkan'ın golünde yaptığı "lob" asist de kaliteli kumaşını gösterdi. Orta sahanın diğer bir ismi Zokora ise geçtiğimiz sezondan da verimsizdi bence. Geçen sene de hücuma yeteri kadar destek vermiyordu ama artık hiç ileriye çıkmıyor, ki orta sahada da yaptığı çok özellikli bir pres yok. Kaçak güreşiyormuş gibi bir his verdi bana ki, Colman döndüğünde yedek kalırsa şaşırmam. Bu ikilinin dışında Serkan Balcı'yı çok hazır gördüm, oldukça istekli ve mücadeleciydi. Geçen senenin yıldızlarından Tolga ise golde yaptığı hatalı ve anlamsız çıkışla gole davetiye çıkarttı. Bugün bir iki kere daha gereksiz yere kalesini terk etti Tolga, pek iyi bir gününde değildi.

Trabzonspor'un öne geçtiği maçta galibiyeti koruyamamasının en büyük nedeni çok açık.. Vittek'in oyundan çıkıp, forvetsiz bir sisteme dönülmesi. Vittek'in çıkmasıyla beraber Trabzonspor ileride hemen hemen hiç top tutamamaya ve dolayısıyla Karabükspor'un üzerine daha fazla gelmesine izin vermeye başladı. Şenol Hoca golü yedikten sonra yaptığı hatadan döndü ve Henrique'yi sahaya sürdü ama iş işten geçmişti bir kere. Bu maç iki takım için de ciddi bir ders olmuştur diye umuyorum. Skibbe Shelton'ı yedek bırakmamayı, Şenol Güneş de forvet hattını tamamen Volkan ve Olcan'a bırakmamayı not etmiştir.

Müzmin Sakat #5.5 Ekstra Yayında ! Konu: Avrupa Eşleşmelerimiz !

Arkadaşlar Müzmin Sakat 5.5. bölümüyle karşınızda ! Konmuz; Fenerbahçe, Trabzonspor ve Bursaspor'un Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi'nde ki eşleşmeleri.  Bu ekstra bölümümüzde her zamanki gibi muhabbetimizi yaptık ve sizlerin beğenisine sunuyoruz.

Unutmayın; görüşleriniz ve paylaşımlarınız bizler için çok önemli !

İyi seyirler.



http://www.cizirti.tv/2012/08/muzmin-sakat-55-avrupadaki-eslesmelerimiz/

Aleyküm Selam Akhisar !



Akhisar, geçtiğimiz sene Bank Asya'dan, Spor Toto Süper Lig'e çıkan üç takımdan biri. Hamza Hamzaoğlu'nun teknik direktörlüğünü yaptığı takım süper lig'e adeta siftah yaparak başladı. Süper Lig'in ilk maçında deplasmanda Eskişehirspor'u 90+'da Güray'ın attığı golle yenmeyi başardılar.

Maç boyunca Eskişehir oynamak isteyen taraftı. Zaten 16 tane şut çektiler bunların yalnızca 3'ü kaleyi buldu. Akigolar ise daha kapanan, ama ilerideki hızlı oyuncularıyla kontra atak arayan bir ekip görüntüsü çizdi. İleri ikilideki Bikoko ve Bruno çok hızlı ama bitiricilik konusunda sıkıntılar yaşayan futbolcular. Bir de takım olarak, Süper Lig'de ki ilk maçlarını oynadıklarından olsa gerek, bazı kontra atak pozisyonlarında müsait olan arkadaşına pas vermek yerine şut çeken Akhisarlı oyuncular gördük. Hamza Hoca bu konuda takımını elbet uyaracaktır.

Es-Es, sezonu Avrupa Ligi ön elemeleri dolayısyla erken açmış, ilk turda İskoç St.Johnstone'u eledikten sonra, Marsilya'ya elenmişlerdi. Zaten Ersun Yanal'ın öğrencilerinin form fizik durumları pek fena gözükmedi bana. Ama Akhisar gibi bilinçli kapanan ve ne yaptığını bilen takımlara karşı, çözüm bulmaları gerekecek. Maçı izleyen görmüştür, Es-Es hücumda iken, Hürriyeti neredeyse stopere çekip, Diego ve Servet'i de beklere çekiyor ve oyunu böyle kuruyorlar.Aslında oyunu rakip alana yıkmayı çok iyi başardılar ama uzaktan çekilen şutların dağlara taşlara gitmesi, sağdan soldan gelen ortaları, Akhisar'ın tecrübeli oyuncuları Çağdaş ve Kürşat'ın hatasız savuşturmaları Eskişehirspor'un golü bulamamasının başlıca nedenleriydi. Bir de maçın sonlarında " biz o golü bulacaz ağbii " dercesine yüklenirken, şahane bir pas ile başlayan kontra atakta Güray çok güzel bir aşırtmayla Akigolar'a ligdeki ilk galibiyetini getirmiş oldu.

Akhisar Belediye " bilinçli " taktik anlayışı ile ve Bank Asya'da tutturdukları kimya ile bu lig'de daha çok takımın başını yakmaya aday olduğunu düşünüyorum. Dün Akhisar'da forma giyen 14 futbolcudan yalnızca; Çağdaş, Bikoko, Bruno ve Güray bu sene transfer edildi. Kalan 11 oyuncu geçtiğimiz sezon Bank Asya'da beraber oynadılar. Eskişehirspor'un ise Batuhan'ın takımdan gönderilmesinin ardından acilen etkili bir santrfor'a ihtiyacı olduğunu gösterdi bizlere. Akhisar'ın kapalı savunması içinde adeta kaybolan Nuhiu, bana Es-Es'in aradığı kalitede bir oyuncuymuş gibi gelmedi. Ama daha sezonun başı, bu yüzden yorum yapmak için erken olabilir. İzleyelim görelim.

Son sözüm de, Es-Es taraftarına. Maç sonunda tribünlerden " Yönetim istifa! Ersun Yanal istifa ! " tezahüratları duyuldu. Tamam kimse Eskişehirspor'un bu maçı kaybetmesini beklemiyordu fakat, İstifa çağrıları için biraz erken değilmi? Ayrıca 37 sene sonra bu takımı Avrupa kupası mücadelesine sokmuş bir yönetim ve teknik ekip, sadece beklenmedik bir yenilgi aldı diye nasıl bir kalemde silinebilir, anlamakta güçlük çekiyorum açıkçası...

17 Ağustos 2012 Cuma

Yönetimden Cenk'e %100 FEDA !


Ekonomik darboğazda olan Beşiktaş yönetimi, bildiğimiz üzere, gereğinden fazla para kazanan oyuncuların maaşlarında indirim politikasına gitmiş, Holosko ve Ersan Gülüm bu konuda olumlu yanıt verirken, Ricardo Quaresma indirime yanaşmamıştı. Böyle bir ortamda, bugün gelen bir haber şaşkınlık yarattı. Nedir o gelişme ? Cenk'in maaşına yapılan %100'e yakın bir zam...

Cenk'in, 675binden 3 yıl içinde 800bin TL'ye çıkan eski sözleşmesinin şartları, aynı 3 yıl için 1milyon 500bin TL'ye çıkartıldı yeni sözleşmede. Bu duruma 2 yönden bakılabileceğini düşünüyorum. Öncelikle, ısrarla oyuncularının maaşlarında indirimler isteyen, personel maaşlarını öderken bile zorluk yaşayan bir Beşiktaş yönetiminin bu ölçüde bir zam vermesi Cenk'e, doğal olarak eleştiriye çok açık. Cenk, evet refleksleri güçlü, potansiyelli bir genç kaleci. Ancak bir türlü kendisinden beklenen patlamayı yapamadı Beşiktaş'ta, ve birçok kişi "Cenk olmayacak abi" görüşünde birleşmeye başladı. Geçen sezona da bakarsak, Cenk'in başarılı bir performans sergilediğini söylersek kendimizi kandırmış oluruz. Böyle bir sezonun sonrasında Cenk'e yapılan zam kafalarda soru işaretleri bırakmıyor değil...

Bardağın dolu tarafından bakarsak ise, Cenk'in eski sözleşmesine göre aldığı para 300bin Euro civarlarındaydı. Bu da A2'de idman yapan Quaresma'nın 3m750bin Euro aldığı bir takımda ne denli bir ücret dengesizliğinin mevcut olduğunu gözümüzün içine soka soka göstermekte. Dolayısıyla, takım içindeki dengeleri sağlamak adına, yeni transfer McGregor'un 1m200bin Euro kazandığı ortamda Cenk'in de rekabet ortamına girebilmesi ve motivasyonunun arttırılabilmesi adına böyle bir hamle yapıldığını düşünüyorum. Sonuçta, her ne kadar %100 zam yapılmış olsa da, yeni maaşı 600-700 bin Euro civarlarında genç kalecinin, kulübün ekonomisine zarar verecek bir rakam değil bu da.

Ne diyelim, umarım bu maaş artışı, aynı oranda Cenk'in performans artışına yol açar ve kendinden beklenen patlamayı yapabilir. Aldığımız duyumlara göre bir sonraki hamle de Necip'e yapılması planlanan zammış, bunu da dipnot olarak belirtelim ve aynı dilekleri bir diğer genç oyuncu Necip için de söyleyelim.

16 Ağustos 2012 Perşembe

Oussama Assaidi Liverpool'da!



Galatasaray'ın transfer döneminin daha başlarında anlaştığı ama listesinde alt sıralarda yer aldığı için resmi imzayı attırmadığı  Oussama Assaidi, Liverpool'a gitti. 24 yaşındaki Faslı oyuncunun bonservisi 3 milyon pound civarında. Galatasaray'ın bekletip tercih etmediği bir oyuncunun Liverpool'a gitmesi bizim açımızdan tabi ki dikkat çekici bir durum oldu.

Liverpool kadrosunu gençleştirmeye çalışıyor. Şöyle bir takıma baktığımızda yaşı 24'ün altında olan delikanlılara yatırım yapmaya çalıştıklarını görüyoruz. Assaidi'yi de bu çabanın son ürünü olarak değerlendiriyorum. Biraz tutarsa tutar, tutmazsa canı sağolsun denemesi gibi. Malum aynı zamanda ucuz bir transfer olduğu için taşıdığı risk düşük. Ancak Assaidi'nin işini çok kolay görmüyorum. Faslı kanat Galatasaray'ın gündemindeyken, kendisini tanıyanlara sorup soruşturmuştum. Potansiyelini övmüşler ve kesinlikle iyi bir oyuncu olduğunu söylemişlerdi. Müthiş hızı açık ara en belirgin pozitif özelliği ama ortalarının ve şutları pek yeterli düzeyde değil. Hücum yelpazesinin darlığı İngiltere'de başını ağrıtacak gibi. Bahsettiğim yazıya merak edenler http://muzminsakat.blogspot.com/2012/07/tanyanlarn-gozunden-oussama-assaidi.html 'dan ulaşabilirler.

Assaidi & Amrabat kıyası bir kaç aydır zaten dillerde dönüyordu ama Galatasaray'ın tercihini Amrabat'tan yana kullanmasıyla son bulmuştu. Görünen o ki, bu son gelişmeyle beraber Faslı kanatları kıyaslayalım furyası tekrardan alevlenecek. Assaidi Premier League'de başarılı olursa, Galatasaray başını eleştirilerden kurtaramaz. Hemen yeni Ribery fiyaskosu, goygoyları başlar. Öte yandan Assaidi işe yaramaz, Amrabat beklentileri aşarsa her şey tam tersine döner. Transfer işte böyle pis bir şey aslında..

Müzmin Sakat Televizyonda ! Bölüm:5 Konu: Anadolu kulüpleri ve Transferleri

Arkadaşlar Müzmin Sakat tam gaz devam ediyor! 5.Bölüm ile karşınızdayız. Anadolu kulüpleri ve transferleri hakkında muhabbetimizi yaptık. Görüşleriniz ve paylaşımlarınız bizim için çok öenmli. İyi Seyirler !


http://www.cizirti.tv/2012/08/muzmin-sakat-5-anadolu-kulupleri/

http://www.youtube.com/watch?v=w06w4bZv65s&feature=player_embedded

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Mevzu Bahis Kaka ise, Taktik 2000 Yılına Döner



Galatasaray'da Çilek avı fazla goygoylandı. Ben de geçen gün yazdığım yazıda bunu eleştirmiştim. Ancak bugün Kaka'nın menajerinin yaptığı açıklamaya göre Galatasaray kesin olarak Kaka ile ilgileniyor. Böyle bir açıklama gelince üzerine konuşası geliyor insanın tabi..

Hemen yapıştıralım. Galatasaray'ın mevcut sisteminde Kaka'ya gram ihtiyacı yok. Hatta dünyada 4-4-2 oynayan hiç bir takımda Kaka'ya ihtiyaç yok. Sol bek alternatifi alarak mevcut kadroyu takviye etmek yerine böyle bir isme yönelmek elbette eleştirilebilir. Ben de eleştiririm ama üzerine konuştuğumuz isim Kaka ise konu sadece "bu transfere gerek yok hehe" denilerek kapatılmamalı bence. Brezilyalı 10 numeronun maliyeti kendi maaşının %50'si olan 4.5 milyon avro olabilir deniliyor. Bir sene için elbette 4.5 milyon avro fazla gelebilir ama yine diyorum ki bahsi geçen oyuncu Kaka ise, 4.5 milyon o kadar sorun yaratmaz. 6 civarı olsa takım içi dengeleri param parça edebilecek bir hamle olurdu ama maaşı 4 civarlarına yaklaşan oyuncular olduğu için bir senelik 4.5 öyle kabuslar görülecek bir miktar değil.

Daha önce bu sene için Galatasaray'ın rakiplerine kıyasla iki adım ileride olduğunu ve şampiyonluğun bir numaralı adayı olduğunu söylemiştim. Hala da aynı şekilde düşünüyorum. Galatasaray bu sene yaptığı hamlelerle Türkiye Şampiyonluğunun kapısını araladı. Ancak Şampiyonlar Ligi'nde başarı için herkesin aklında bir soru işareti var. Kaka bu soru işaretini yok edecek oyuncu mu? Tamamen form ve sağlık durumuna bağlı. Kaka'nın 2008 yılındaki dünyanın sayılı oyuncularından biri olan Kaka olmadığı bir gerçek ama kalite olarak o oyuncu olabilir. Form tutabilirse, çok çektiği sakatlıklardan bu sene arınabilirse evet olabilir.

Kaka gelirse Galatasaray'ın sistemi değişir. Hemen ardına da ekleyeyim ki, tutmuş iyi giden bir sistem varken macera aramak büyük bir risktir. Yalnız kadrosunda Kaka olan bir Fatih Terim'in aklına dolaşacak tilkiyi tahmin edebiliyorum. 2000 yılının taktiğini/dizilişini denemek. Neydi o? En basit anlatımıyla üçlü ortasaha önünde klasik anlamıyla bir 10 numara, en ileride çift forvet. Zamanında Suat - Emre - Okan üçlüsüyle yürüttüğü bu sistemi Melo - Selçuk - Hamit ile deneyebilir. Aslında pek benzer tarzda oyuncular değil ama kalite olarak yakın bir üçlü olabilir. Bu sistemin işlemesinde ortada oynayan (eski Emre, Okan) ikilinin sağa sola açılabilmesi de önemli. Bu noktada Hamit bu iş için ideal ama Selçuk'un sola kaymasının verimini düşüreceğini düşünüyorum. Fantezimize devam edersek orta üçlünün önünde Kaka / Burak, Elmander (Umut) hattı olur. Yine eskiye kıyaslarsak, benzer bir yapı diyebiliriz. Popescu'luk Ujfa, Taffarel'lik Muslera'nın, Davala'lık Eboue'nin oluşturduğu gerideki yabancı hattı ile idolü Bülent olan Semih ile destekleyebiliriz. Sol bek soru işareti elbet ama Hakan da iki sene önceki yerlerde sürünen Hakan değil.

Aslında şablon olarak Kaka'lı sistem ile 2000 sistemi oturuyor. Yalnız her şey kağıt üzerinde olduğu kadar kolay değil elbette. Üçlü orta hat önünde 10 numaralı sisteme geçmek yepyeni ve beklenmedik bir durum ve takımın bocalamaması mucize olur. Bu zorluğun altından kalkabilirlerse ise ortaya müthiş bir ürün çıkabilir. Bu kadar kısa bir zaman içerisinde bu ürün çıkar mı? Bence çok ama çok zor.. Yine de fantezisi bile etkileyici.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Çilek'i Dilden Düşürmemek Bu Takıma Ayıp



Galatasaray dün akşam oynadığı oyunla gösterdi ki, bu sene de şampiyonluğun net favorisi. Zaten sistemini ve  çekirdek kadrosunu koruyan, üzerine doğru transferler yapan Sarı-Kırmızılılar kağıt üzerinde bütün rakiplerinden bir adım ileride duruyor. Dün izlediklerimiz, bu teorinin pratiği dönüşmüş halinden başka bir şey değildi aslında. Hem Galatasaray hem de Fenerbahçe tempo buldukça daha iyiye gidecektir ama görünen o ki Galatasaray rakibinin önünde kalacak.

Galatasaray'ın hücum hattı gerçekten çok zengin. Hücum hattı dediysem, kanat oyuncularını değerlendirme dışı bırakarak konuşacağım. Fatih Terim'in elinde üç tane direkt ilk 11 santrforu var: Burak Yılmaz, Johan Elmander ve Umut Bulut. Burak ve Elmander'in yapabileceklerini biliyoruz, Umut ise sanıyorum ki dün kendisinden şüphe edenleri "Umut transferi ne alaka yeaa" diyenleri utandırmıştır. Bu üçlünün arkasında Necati'nin yeri banko, zira senelik 1.1 milyon avro verildi. Haydi Necati'yi de geçtim, takımda kalıp kalmayacağı belli olmayan Baros ve Sercan ikilisi var. Galatasaray'ın ideal sisteminin çift forvetten oluştuğunu düşünürsek, dörtten fazla oyuncuyu bu mevkide barındırmak gereksiz görünüyor.

Peki şu mite dönüşmesine az kalmış olunan "Çilek" neden gerekli, neden gerekli değil. Mevcut kadroda bu kadar forvet varken ve fazlalıkları elinden çıkartmakta zorluk yaşıyorken, ekstra büyük maliyetlere girmek gereksiz. Buna şüphe yok. Hatta ve hatta dört forvetinin yeri kesinken, beşinciyi aramak diğerlerini daha çok çalışmaya teşvik etmek yerine "ne oluyoruz?" moduna sokabilir. Peki bu Çilek neden aranıyor? Onun da nedeni şu.. Bu transfer dönemine girildiğinde herkesin ortak fikri şuydu: "Galatasaray dünya çapında bir forvet alacak". Galatasaray kendi işine çok yarayacak Burak ve Umut gibi isimleri kadroya kattı ama hem yönetimin hem de bir kısım taraftarın aklında Drogba, Dzeko tarzı isimler kaldı. Çünkü Burak ve Umut, Türkiye'de şampiyonluğa oynayacak bir takımın forvet hattını rahatlıkla oluşturur ama Şampiyonlar Ligi seviyesinde takımı taşıyacak forvetler mi? O konuda şüphelerim var. Ancak sırtına alıp takımı taşıyacak bir Dzeko olmasalar da, Şampiyonlar Ligi'nde de iş yapacaklarını düşünüyorum. Çünkü takımın genel sistemi forvetlere iş yaptıracak şekilde işliyor.

Bu saatten sonra Çilek'in gelmesinin zor olduğunu düşünüyorum. Fakat daha önemlisi bu Çilek arkadaşın muhabbeti gelse de, gelmese de azalmalı. Takım bu kadar iyi top oynarken ve müthiş bir sinerji yakalamışken, Çilek Çilek diye tutturup, her demeçte adını anmak bu yüksek takım kimyasına hasar verebilir. Benim için bu takımın Çilek'i Selçuk İnan'dır, Fernando Muslera'dır. Gerisi gelirse gelir, gelmezse hikaye..

Müzmin Sakat Televizyonda ! Konu : Trabzonspor

Cızırtı TV'deki yayın hayatına son sürat devam eden Müzmin Sakat ekibi olarak bu bölümümüzde, Trabzon'un transferlerini ve takımın son durumunu, "Sakatlanmayaydı İyiydi" köşemizde ise Brezilya'nın efsane golcüsü, "İl fenomeno" Ronaldo'yu işledik. Güldük, saçmaladık, geyik yaptık ama sonuçta eğlendik. Umarım sizler de beğenirsiniz. İyi seyirler !

http://www.cizirti.tv/2012/08/muzmin-sakat-4-trabzonsporda-transfer-donemi/


12 Ağustos 2012 Pazar

Yerli Kazığı Gökoğlan Antalyaspor'da..



Yerli oyuncu piyasasındaki bu balon, büyük takımlarımıza o kadar çok zarar veriyor ki. Temel işletme mantığı gereksiz maliyetleri ve kırpık kırpık haldeki harcamaları kısmak yönündedir. Ancak hangi yerli oyuncuyu isteseniz birkaç milyon avrodan kapı açılıyor. Bu durumun da tek bir çözümü var, alma kardeşim. 2.5 milyon avroyu Manisaspor'da az parlamış bir oyuncuya vereceğine kendi gençlerine yatırım yap. Bunun da en net örneği Emre Çolak işte. Doğru bir mentorla beraber kendisini ne kadar geliştirdiği ortada. Yiğit'in geldiği durumu da unutmamak lazım tabi. Kazım'ın ayrıldığı, elde başka sağ kanat bir tek Aydın'ın kaldığı bir kaos haliydi. Ancak yerine oynayan herkesin Yiğit'ten başarılı olduğu ortada.. Panik transferleri işe yaramıyor..

Galatasaray'ın sağ kanadında gereksiz bir yedek ordusu vardı. İki gün öncesine kadar durum şuydu; Hamit, Engin, Aydın, Kazım ve Yiğit. Bunların yanında Emre gibi, Amrabat gibi rahatlıkla bu bölgeye kaydırılabilecek oyuncular da varken, ne Kazım'ın ne de Yiğit'in forma şansı yok gibi görünüyordu. Hal böyleyken, Yiğit'i kiralamak mantıklı bir tercih. Genç yaşını ve verilen bonservisi göz önüne alırsak, kiralama opsiyonu satma fikrinden daha mantıklı görünüyor.

Şahsi olarak çok umutlu olmadığım Yiğit için önemli bir fırsat bu. Manisaspor'da birilerinin gözüne girmeyi başarmıştı ama Galatasaray formasına hazır olmadığını da gösterdi. Şimdi bir kez daha sıçrama yapması lazım, keza kariyeri için bir eşik noktasında. Şansı bol olsun, Antalyaspor'da başarılı olacağına inansam da, Galatasaray için yine de yetersiz kalacağı hissindeyim.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Avrupa Eşleşmelerimize Göz Atalım



Geçtiğimiz gün Avrupa'daki temsilcilerimizin rakipleri belli oldu. İlk bakışta Trabzonspor'a kolay, Fenerbahçe ve Bursaspor'a zorlu rakipler çıktığını söyleyebiliriz.

Fenerbahçe - Spartak Moskova

Fenerbahçe mutlaka Şampiyonlar Ligi'ne katılmak istiyor. Önlerindeki son engel ise Rusya'nın bu transfer dönemindeki en aktif takımı. Spartak Moskova, Rusya'nın en iyi takımlarından biri değil ama yaptıkları hamlelerle çok tehlikeli bir takım haline geldiler. Bu sene orta sahaya yıllardır Galatasaray'ın peşinden koştuğu Kim Kallström'ü ve Brezilya'nın yeni yıldız adayı Romulo'yu getirdiler. Ancak henüz bu yeni kurulan takımın tam uyumlu olduğunu söylemek zor. Hücum ve orta sahası kuvvetli, savunması sıkıntılı bir ekip Rus ekibi. Fenerbahçe ne yazık ki, Vaslui karşısında oynadığı futbolla bizi hayal kırıklığına uğrattı. Ruslar'a o oyun işlemez, Fenerbahçe kesinlikle futbolunun üzerine koymalı. Şu an için kondisyonu ve fizik gücü her zaman üst düzey olan Ruslar'ı bir adım önde görüyorum. Son olarak ilk maçın deplasmanda olması bizim için avantaj.

Trabzonspor - Videoton

Açıkçası Macar ekibi ile ilgili 1 gram bilgim yok. Trabzonspor'un elini kolunu sallaya sallaya bu turu geçmesi gerekiyor.

Bursaspor - Twente

İşinin en zor olduğunu düşündüğüm temsilcimiz Bursaspor. Twente geçen sezon çok başarılı bir görüntü çizmedi. Yanlış hatırlamıyorsam Hollanda kupasını kazanarak Avrupa vizesi aldılar. Fakat belli başlı bir seviyeleri var ve hızlı futbol oynuyorlar. Biz de ülke olarak hızlı top oynayan rakiplere karşı zorluk yaşıyoruz. Twente kısa süre önce İnter'den benim çok beğendiğim genç oyuncu Luc Castaignos'u kadrosuna kattı. Forvet hattı için önemli bir takviye oldu. Öte yandan savumanın kilit ismi Douglas'ın takımdan ayrılması muhtemel. Bakalım, Bursa'nın işi kolay değil ama gereken direnç sahaya koyulursa Twente elenmeyecek bir takım da değil.


10 Ağustos 2012 Cuma

Rockstar Melo



Felipe Melo standart bir futbolcunun göreceği ilginin birkaç misline sahip şu günlerde. Öyle ki, taraftarının kendisine olan hayranlığı bir film yıldızı, bir rock yıldızı kıvamında. Öylesine büyük bir sinerji var taraftarlarla Melo arasında.

Galatasaray sisteminin en kilit adamlarından biriydi Felipe Melo. Tekrardan söylüyorum, o özel yetenekleri olan bir adam. Fizik gücü Melo kadar yüksek, bir pitbull kadar hırslı ve top tekniği yüksek bir defansif orta saha oyuncusu bulmak çok zor. Rakip ataklara ilk presi yaparak, olası tehlikelerin olgunlaşmasını kendi başına engellemesi bir yana, kaptığı topları ileriye doğru rahatlıkla oynayabiliyor. Özgüveni ve becerisi o kadar yüksek ki, savunmanın önünde topu aldığında 50 metre ileriye düzgün bir pas çıkartabiliyor. Böyle kombine bir ön libero dünya üzerinde çok fazla yok. Keza Juventus'un iki sezon önce büyük bir miktar verip kendisini transfer etmesinin sebebi de bu. Torino'nun havası Melo'ya yaramadı, o ayrı.

Gereğinden fazla uzamış bir transfer öyküsü oldu Melo ve Galatasaray'ınki. Sonunda bu transfer bitti ve Melo kiralık olarak tekrardan Florya'nın yolunu tuttu. Artık herkes rahat bir nefes alabilir, Juventus da, Melo da, Galatasaray da.. Hayırlısı olsun..

9 Ağustos 2012 Perşembe

Müzmin Sakat Televizyonda, konu Beşiktaş!


Üçüncü bölümümüz ile karşınızdayız. Görüşmek üzere.

http://www.cizirti.tv/2012/08/muzmin-sakat-3-besiktas-gundemi-ve-transferleri/


Fener turu geçti, ancak...



Şampiyonlar Ligi (ŞL) ön elemesinde Kadıköy’de Vaslui ile 1-1 berabere kalıp tur umutlarını rövanş maçına saklayan temsilcimiz Fenerbahçe, deplasmanda rakibini 4-1 gibi net bir skorla geçerek adını ŞL play-off raunduna yazdırmış oldu.

Geçmiş yazılarımızda da, Fenerbahçe’yi konuştuğumuz TV programımızda da belirtmiştik : Fenerbahçe’nin kalite olarak Vaslui’den 2-3 gömlek üstün olduğunu, deplasmanda 3-4 gol atıp turu geçebileceğini. Aynen öyle de oldu. Evet Vaslui fizik güç olarak çok daha sağlam, Fenerbahçe’ye oranla pas trafiğini çok daha seri yapabilen, orta sahada ilerde basarak rakibinin hücuma dengesiz çıkmasını sağlayan bir ekip de olsa, Fenerbahçe ile aralarında kıyaslanamayacak bir kalite uçurumu mevcut. Sarı-Lacivertliler, çok da iyi oynamadan, kalitesiyle bir üst tura adını yazdırdı, ancak…

Ancak, bu skor kimseyi yanıltmamalı. Fenerbahçe’nin 1-0 öne geçtiği 12. dakikadan, skorun 1-1 olduğu ve rakibin penaltı kaçırdığı 54. dakikaya kadar olan periyotta, inanılmaz zorlandı temsilcimiz. Hani o penaltıyı kurtarmamış olsa Volkan, skor 2-1’e gelseydi, neler olurdu düşünmek bile istemiyorum açıkçası. Kaçan penaltı sayesinde Vaslui’nin ciddi anlamda düşen moral-motivasyonu ve maçın kaderinin bir anda Fenerbahçe leyhine değişmesi…

Dünkü maçta da gördük, hep söyledik, söylüyoruz, söylemeye de devam edeceğiz. Fenerbahçe’de, Emre Belözoğlu’nun ayrılmasıyla, defanstan top alacak, oyun kuracak, aynı zamanda mücadeleci, kısacası “deep lying playmaker” dediğimiz Manuel Fernandes tipinde bir transfer ŞART. Kanaatimce, tüm bu Krasic, Yobo gibi transfer hamlelerinden önce, o bölgeye bir transfer yapılmalıydı da neyse, şimdi yapılsın, zararın neresinden dönülse kar olsun diyelim. Ola ki o bölgeye bir transfer yapmadı Fenerbahçe yönetimi, gerçekten çok büyük hata etmiş olurlar, bunu da belirtmeden geçmeyeyim.

Maçın kahramanları bölümünde ise herkesin sayabileceği üzere 3 oyuncu ön plana çıkmakta. Yaptığı kurtarışlar ve penaltıyı çıkarmasıyla turu Fenerbahçe’ye getiren Volkan, çok hazır bir görüntü çizmesi ve yaptığı 2 asistle Gökhan Gönül ve zaten söyleyecek çok bir şey bulunmayan Dirk Kuyt. Holladalı’nın ilk geldiği günden beri düşüncem değişmedi, kendisi bence Fenerbahçe’nin bu yıl en iyi transferi. Sahanın her yerinde, mücadele ediyor, koşuyor, gol atıyor, arkadaşlarına pozisyonlar yaratıyor… Bu yıl çok iş yapacak efendim kendileri.

Özetle, turu zor da olsa kopardı aldı Sarı Lacivertliler. Şampiyonlar Ligi play-off raundundaki (neee biri Play-off mu dedi !?!) rakibi ise cuma günü belli olacak temsilcimizin. Haydi güzel bir kura gelsin !

Galatasaray'a Çizme Havası Yaradı


Pazar günü oynanılacak olan Fenerbahçe derbisine, hazırlık maiyeti taşıyan Fiorentina maçında gülen taraf 1-0'lık sonuç ile Sarı-Kırmızılılar oldu. Artık Galatasaray adına biraz daha güçlü sinyaller almaya başlıyoruz. "Nerede eksikleri var?", "neleri iyi yapıyor?" sorularının cevapları her oynanılan maçta biraz daha berraklaşıyor.

Öncelikle Galatasaray'ın savunma hattı iyiye gidiyor. Semih belli ki yaz dönemini çok iyi geçirmiş. Fiziksel olarak geçtiğimiz sezona kıyasla çok daha sağlam ve güçlü duruyor. Özgüveni de üst düzey ve bu sezon da iyi işler yapacak gibi gözüküyor. Fiorentina karşısında Dany'i de daha iyi gördüm. Önceki maçlarda oyuna girdiğinde partnerleriyle anlaşmakta sıkıntı çeken Kamerunlu bu maçta daha hazır bir görüntü çizdi. Topu oyuna sokma çabası iki ucu keskin bir bıçak. Verimli kullanılırsa takıma önemli bir avantaj katar ama fazlaya kaçmamak ve ayarını tutturmak gerek. Savunma hattından bahsediyorken, Muslera'nın adını anmamak olmaz. Galatasaray'ın en büyük şansı bence Muslera. Kendisine top gelse de gelmese sürekli oyunun içinde ve müthiş ön sezgileri var. Şampiyonlar Ligi arenasında boy gösterince piyasasını katlarsa, Galatasaray onu elinde tutmakta zorluk yaşayabilir.

Gelelim esas noktaya. Galatasaray'ın topa hakim olmakla ilgili bir problemi yok. İşin güzel tarafı Fatih Terim çok kritik bir meziyeti öğrencilerine yerleştirmeye çalışıyor. Hata veya top kaybı geldiği anda 2-3 kişilik ani sıkıştırma ile topu geri kazanma. Bu orta sahadaki alan daraltma ile top kazanma Barça'nın sisteminin de kilit parçalarından biridir. Ancak Galatasaray hakim olduğu topu üretken bir şekilde kullanmakta sıkıntı yaşıyor. Maçın çoğunu Galatasaray kontrol etse de girdiği pozisyon sayısı bir elin parmakları kadar. Bu anlamda Melo'nun gelişi önemli. Neden? Çünkü Melo'nun orta sahadaki varlığı Selçuk'u daha önde kullanma olanağı sağlıyor. Ayrıca bu maçta Emre Çolak'ı da beğendiğimi söylemeliyim. Sürekli oyunun içindeydi ve topu olabildiğince doğru yönetmeye çalıştı. İki sene önceki saha içinde kaçak güreşen Emre'yi düşünüyorum, dün izlediğim Emre'ye bakıyorum arada ciddi fark var.

Maça Elmander - Necati ikilisiyle başladı Terim. Burak'ın Fenerbahçe karşısında cezası olacağı için onsuz forvet hattını test etmek için güzel bir fırsattı. Fakat Necati beklenen düzeyde değildi. Öte yandan girdikten sonra Umut'un yaptığı hücum pres çok iyiydi. Haftasonu forvet hattında Elmander - Umut ikilisinin daha iyi performans vereceğini düşünüyorum. Kağıt üzerinde bakılınca belki birbirini çok iyi tamamlayan oyuncular değiller ama savunmadan ileriye top taşımakta sıkıntı yaşayacak olan Fenerbahçe savunmasının Elmander ve Umut'un sergileyeceği benzersiz hücum pres karşısında bocalayacağını düşünüyorum.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Müzmin Sakat Televizyonda.. Konu: Fenerbahçe


Müzmin Sakat ekibi, Cizirti TV'de ikinci bölümü ile karşınızda. Konumuz; Fenerbahçe. Vaslui maçını ve transferleri analiz ettik, bunların üstüne muhabbetlerimizi yaptık. Takiplerinizi yorumlarınız bekliyoruz efenim.

http://www.cizirti.tv/2012/08/muzmin-sakat-2-fenerbahce-gundemi-ve-transferleri/


7 Ağustos 2012 Salı

Usain Bolt - ManU ? Nasıl yani ?!



Hayır efendim, Usain Bolt, Manchester Utd’ın atletizm şubesine (varsa öyle birşey) transfer olmuyor. Tam da aklınıza gelen ilk seçenekte olduğu gibi, ManU “futbol” takımı ile Usain Bolt flörtü geçtiğimiz günlerde başladı.

100 metrede olimpiyat rekoru ile altın madalyaya uzanan, uçan Jamaikalı, futbolu çok sevdiğini, sağlam bir ManU taraftarı olduğunu, kendini futbolda denemek istediğini belirtti. Bunu dalgasına söylemediğini, gayet ciddi olduğunu, Ferguson’dan gelecek ilk telefonda anında Manchester’a gideceğini de ekledi bu çılgın atletimiz.

Böyle bir şeyin gerçekleşme ihtimali çok az bile olsa da, diyelim ki Bolt futbola başladı, bu durumda ne olurdu ? Şüphesiz ki, dünyanın en hızlı futbolcusu olurdu! Düşünsenize, kendi kalesinden topu alıyor oyuncunuz ve rakip kaleye 10 saniyede gidiyor. Ama unutmamak lazım ki futbol sadece koşmaktan ibaret olsaydı, İbrahim Üzülmez ve Sabri Sarıoğlu gibi isimler şu anda çok daha farklı konumda olurlardı. Hayatı boyunca patlayıcı kas kuvveti üzerine antrenman yapmış ve kendini o yönde geliştirmiş bir atlet, 90 dakika nasıl bir performans verirdi ve top tekniği nasıl olurdu, bilemiyoruz doğrusu.

Tabi ki varsayımlar üzerine konuştuk, düşünmesi bile komik geliyor insana ! Ama bu medyatik Jamaikalı, yalnızca başarılarıyla değil, bu tip enteresan çıkışlarıyla da gündemde kalmaya devam edecek anlaşılan.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Aslan Avrupa Sahnesine Hazırlanıyor



Galatasaray ilk ciddi hazırlık karşılaşmasında İzmir'de Lazio'yu ağırladı. As kadroya yakın bir takımla sahaya çıkan Galatasaray, İtalyan dördüncüsü Lazio'yu 1-0 mağlup etti. Maçın tek golü Selçuk İnan'ın Pirlo asistini filelere gönderen Elmander'den geldi.

Galatasaray'ı ilk kez ideal kadrosuna yakın (Amrabat + bir ortasaha eksik) bir şekilde sahada görme şansı bulduk. Geçen sene başarılı olunan 4-4-2 dizilişini bozmayan Fatih Terim, göbekte Selçuk'un partneri olarak Engin'i kullanırken, sağ açığı Hamit'e emanet etti. Hamit henüz fiziksel olarak hazır olmamasının yan etkilerini hissediyor. Yanında oynayan oyunculara da henüz alışamadığı da çok aşikar. Hamit'in bu başlangıcı biraz Eboue'yi andırıyor. Onun da takıma uyum sağlaması biraz vakit almıştı ama oturduktan sonra çok faydalı oldu. Versatil kimlikleri de benzeşen bu iki sağ taraf oyuncusunun uyumu her geçen maç giderek artacaktır.

Bu maç bir şeyi daha net bir şekilde gösterdi. Galatasaray'ın bir forvete daha hiç ama hiç ihtiyacı yok. Burak - Elmander ideal ikili.. Çilek sevdası peşinde koşup bir forvet daha getirmenin gereksiz maliyet dışında hiç bir manası yok. Keza Elmander'in Galatasaray'ın sisteminde oynadığı rol son derece hayati. Hemen ensesinde olan Umut formayı zorlayacak da olsa ilk tercih kesinlikle Elmander. Burak da sürekli pozisyon arayan ve rakibi zorlayan yapısı ile İsveçliye güzel uyum sağlıyor. Bu ikilinin yaptıkları yalancı koşular birbirlerine kanallar yaratarak ekstra gol pozisyonu imkanı yaratıyor.

Bu tarz hazırlık maçları bence son derece önemli. Hatta Galatasaray bu tarz maçlara başlamak için biraz geç bile kaldı. Belli kalitenin üzerindeki rakiplerle karşılaşmak ve bu mücadelelere alışmak, takımın seviyesini de otomatik olarak yukarılara çekiyor. Bakalım Galatasaray'ın önümüzdeki maçlarda performansı nasıl olacak..

5 Ağustos 2012 Pazar

Genç Kartallar: Hasan Türk ve Oğuzhan Özyakup





Samet Aybaba'nın önderliğini yapacağı gençlerle süslenmiş 2012 model Beşiktaş hazırlıklarını sürdürüyor. Her ne kadar artık belli bir kadro yapısının oluşturulması gerektiğini düşünsem de, büyük çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu hazırlık maçlarını izlemek gelecek için bir takım sinyaller veriyor. Bu süreçte öne çıkan iki isim oldu: Hasan Türk ve Oğuzhan Özyakup..

Oğuzhan'ın Arsenal'den İstanbul'a gelmesi, tamamen İbrahim Altınsay'ın Beşiktaş'a hediyesi. Belki yönetim Altınsay ile benzer bir vizyona sahip olsaydı, bu tarz başka çocukları da Beşiktaş'a katabilirlerdi ya neyse. Oğuzhan'ın futbolunda genç yaşına rağmen müthiş bir olgunluk var. Yüksek oyun zekası hemen kendini hissettiriyor. Hem topa hem de oyunun geneline hakim. Bu meziyetleri bir yana, Hollanda'da ve Arsenal'de almış olduğu alt yapı eğitimi karar verme yetisini geliştirmiş. Keza göbekte oynayan bir oyun kurucu için olmazsa olmaz bir özellik. Fernandes ile beraber oynayacak olmasının kendisine çok şey katacağını düşünüyorum. Beşiktaş için kesinlikle çok önemli bir kazanç..

Gelelim diğer sivrilen delikanlıya. Şahsen Oğuzhan'ın ismini cismini daha önceden biliyordum ama Hasan benim için büyük bir sürpriz oldu. Bizim oyuncularımız genellikle 20'li yaşlarının ortalarına kadar futbollarını belli bir karaktere oturtamıyorlar. Hasan'ın benim açımdan ilk dikkat çekici olan yönü, yaşından beklemediğim bazı meziyetlerini geliştirmiş olması. En başta, sorumluluk alıyor ve yaptığı işlerde kendine güveniyor. Sık sık savunmadan topu alıyor ve alır almaz ileriye hamle yapıyor. Kısacası kaçak güreşmiyor. Bu özelliğiyle bana Emre Belözoğlu'nu çağrıştırdı (aman huyu benzemesin). Top kesmesi ve pozisyon alması da iyi görünüyor. Zamanla daha da iyiye gidebileceğini düşünürsek, Hasan Türk hiç de fena bir yatırım değil.

Bir anlamda bu çocukların velisi Samet Aybaba. Hasan ve Oğuzhan'ın yanında Muhammed gibi Necip gibi isimler de bizi geliştirin diye bekliyorlar. İnşallah sakatlıktan uzak, yeteneklerini sergileyebilecekleri güzel bir sezon yaşarlar. Keza bu sezonun neredeyse esas amacı o.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Fenerbahçe'den Mantıklı Hamle, Sow Kalıyor



Bir haftadır falan Fenerbahçe gündemini meşgul eden haberlerden biriydi bu. Sow gidecek, Gomis veya başka bir forvet gelecek. Bana kalsa son derece saçma bir ve gereksiz bir değişiklik olurdu. Geçtiğimiz sezonun ortasında transferine ciddi emek ve para harcanan bir isimdi Moussa Sow. Doğruya doğru, çok da iyi topçu ve geçen sene başarılı da oldu Senegalli. 12 lig maçında forma giyen Sow 7 gol üretti ki, geçtiğimiz sezon hücum hattında fazla verimli ve üretken olamayan Fenerbahçe için çok iyi bir katkı.

Mevcut durum buyken ve bu sezon Sow'un katkısının çok daha fazla olacağını düşünüyorken, bir anda peydahlanmıştı "Gomis geliyor" haberleri. Keza Gomis'e şöyle bir bakıyorum, Sow ile aşağı yukarı yakın oyuncular. Güçlü, süratli, hareketli.. Hani farklı bir sisteme geçiş yapılacak ve o tarz bir forvet gerekiyor deseniz, o da değil. Aykut Kocaman'ın çift forvete pek sıcak bakmıyor oluşu da bu tarz iki oyuncuyu bulundurmayı ekstra lükse çevirirdi. 

Doğru yolu buldu Fenerbahçe ve Sow takımda kalacak. Artık yavaş yavaş kadro ve şablon şekillenmeye başladı. Büyük bir ihtimalle Fener'i 4-3-3 dizilişiyle izleyeceğiz. İleri üçlü solda ve sağda hızlı oyuncular Stoch ve Krasic, önlerinde ise Sow'dan oluşacak ki gerçekten çok tehlikeli bir hat. Yobo'nun da geri dönmesiyle beraber tek gedik orta sahada. Oraya da iyi bir oyun kurucu getirilirse, Sarı-Lacivertliler son yılların en güçlü takımlarından birini kurmuş olacak.

Trabzon Camiası Burak Öfkesini Bırakmalı



Trabzonspor'a gönül vermiş, candan bir şekilde takımını destekleyen taraftarın kızgınlığını ve sitemini anlayabiliyorum. Çünkü gözü gören herhangi bir futbolsever, Trabzonspor'un son yıllarda eline geçen yerli değerleri nasıl çarçur ettiğini söyleyebilir. Tekrardan tek tek saymaya gerek yok ama şampiyonluk mücadelesi veren takımın yarısından fazlası desek yeterli olur sanıyorum. Hal böyle olunca doğal olarak taraftar öfkeleniyor. Ancak bu öfkenin hedefinin oyuncular olmaması gerek. Onları takımda tutmayı beceremeyen yönetim olması lazım.

Bu adamlar neden gitti, oturup bunu düşünmek ve tartışmak lazım. O takımın yerli neferlerinin büyük kısmı şu an Galatasaray'da, Egemen Korkmaz ise Fenerbahçe'de. Yani sadece bu oyuncuları kaybetmekle kalmayıp, rakiplerini güçlendirmiş oldu Trabzonspor. İşin aslı şu. Nasıl kimi yıldız oyuncuları, Avrupa'dan koparmak için  ederinden biraz yüksek miktarlara transfer ediyorsanız, bu tarz yerli oyuncuları da Trabzon'da tutmak için İstanbul'da aldığından fazla şeyler önermek zorundasınız. Bunun aksini iddia eden kendini kandırır. Çünkü yıldızlaşmış çoğu oyuncu, daha göz önünde olacağı ve popüleritesini arttıracağı platformlarda bulunmak ister. Bu nedenle eleştirilebilir ama durum bu. Tabi ki öte yandan alt yapıdan yeni gençleri de takıma kazandırmak gerekiyor.

Türkiye'de transfer olur olmaz eski takımıyla ilgili mangalda kül bırakmayan ne oyuncular gördük. Burak Yılmaz böyle bir tutum sergilemedi. Transferini geciktirmesi ve "zaten Galatasaray'a gidecektin, ne diye uzattın da uzattın" düşüncesi nedeniyle eleştirilmesini ve sitem edilmesini çok normal buluyorum. Ancak şehirde posterlerinin asılması falan akıl alır hareketler değil. Her fırsatta Trabzonspor'dan minnetle bahseden ve teşekkürlerini esirgemeyen Burak'a olan öfkenin çok da uzatılmaması gerekiyor bence. Öte yandan Selçuk İnan gibi bedavaya gitmeyip, ayrılırken 5 milyon avro gibi Trabzonspor için gayet yüksek bir meblağ da kazandırdığı unutulmamalı.

Bir Julio Alves vardı, hatırlar mısınız ?


Beşiktaş, değişen yönetim ve teknik ekiple beraber, yeni bir yapılanmaya girmişti hepimizin bildiği gibi. Bu yeni yapılanmada düşünülmeyen bazı oyuncular, kampa götürülmedi ve kadro dışı bırakıldı. Bu isimler arasında, Ricardo Quaresma, Simao Sabrosa ve Filip Holosko gibi taraftarın çok şeyler beklediği ama katkı alınamayan oyuncular da vardı. Ancak bu yazımın konusu, bu oyuncular değil, Beşiktaş’a geldiği 1 yıldan beri adını nerdeyse hiç duymadığımız, Julio Alves…

Alves’in transferi ilk açıklandığında, blogumuzda yazmıştık : Beşiktaş, Julio Alves’i alarak ya geleceğe yönük çok potansiyelli bir oyuncu aldı, yada ciddi bir menajer kazığı yedi diye. Neden böyle demiştik ? Çünkü, hiç tanınmamış, Atletico Madrid’e transfer olduktan yalnızca birkaç ay sonra bonservisinin %50’sine 3.1 milyon Euro gibi çok ciddi bir meblağ verilerek transfer edilmişti genç Portekizli. Nitekim, 2. seçenek oldu ve Beşiktaş’ın 3.1 milyon Euro’su tabir-i caizse “çöp” oldu.

Bu rakamlara alınan oyuncu, geçen sezon A takımda yalnızca 3 maçta sonradan oyuna girmiş, A2 takımının değişilmezi olmuştu. %50’si 3.1 milyon eden bir oyuncu için ne büyük bir başarı ! Şimdi ise kadroda düşünülmüyor, satılmaya çalışılıyor ancak alıcısı yok, ki olmaması çok normal değil mi sizce de ? Büyük (!) başkan Yıldırım Demirören, geçen yıl yaptığı açıklamada : “Alves’i biz A takım için transfer etmedik ki, A2 takımında oynayacak, kendini geliştirirse A takıma yükselecektir genç oyuncu” gibilerinden bir şey söylemişti. Şu anki başkan Fikret Orman ise, kulübün ekonomisinin “batık” olmasından dolayı as takıma bonservisli oyuncu alamıyor nerdeyse, sözleşmesi elindeki oyunculara yönelmek zorunda. Nereden nereye, siz düşünün…

3 Ağustos 2012 Cuma

Anadolu'nun Çılgın Takımı: Gaziantepspor





Gaziantepspor alışık olmadığımız bir harekat yapıyor. Anadolu kulüplerine kimi zaman Avrupa'da adını duyurmuş oyuncuların gelmesine tanıklık ettik ama büyük paralar harcayarak, yatırım yaparak büyüme felsefesini ilk kez görüyoruz. Bunu yapan da, yapabilecek az sayıda takımdan biri olan Gaziantepspor.

Öncelikle şunu söyleyeyim, İsmail Aissati (henüz imzalamadı) ve Senijad İbricic Gaziantep için vizyon transferleridir. Bu transferler, "biz orta sıralara oynamak istemiyoruz" demektir. Bursaspor'un yapılınabileceğini gösterdiği üst sıralara oynama yoluna girmektir. Galatasaray ve Fenerbahçe'nin kadro kalitesi olarak rakiplerinden koptuğu bu dönemde şampiyonluk hedefi Gaziantepspor için mantıksız olsa da, hemen aşağısını hedeflememek için hiç bir neden yok.Bunu yapabilecek potansiyelleri var. Hatta bir adım ileriye götüreyim ve şunu diyeyim: Bana göre Aissati - İbricic - Popov'un önünde Cenk Tosun'dan oluşacak hat, hem Trabzonspor'dan hem de Beşiktaş'tan daha efektif ve potansiyelli.


Ön taraf iyi de geri kalan hatlar o kadar tatmin edici değil. Orta sahada mücadeleci isimler ön plana çıkıyor. Genç ve çalışkan bir orta alana sahip Antep ama önlerinde oynaması muhtemel olan 4'lü savunmaya destek vermekte geri kalacağı için aksamalar yaşanabilir. Savunmada Dany'nin gidişi ve henüz orayı kapatacak bir oyuncunun gelmemiş olması defans hattında ciddi bir zaaf yaratacaktır. Şöyle bir bakıldığında geri 4'lü hiç güven vermiyor. Kale ise yine Karcemarskas'ta, yani orası sağlam.


Şüphesiz ki, bir Anadolu kulübü için son derece iyi bir takım kurdu Gaziantepspor. Aissati'nin imzayı atması muhtemelen Hikmet Karaman'ı oldukça rahatlatacaktır. Amrabat gibi, Stoch gibi bir çok benzer ismin tuttuğu ligimizde Aissati de onlardan bir gömlek aşağıda olsa da iş yapacaktır. İbricic ile bitirelim.. Bahsi geçen 7 milyon avro şüphesiz Gaziantepspor için altından kalkması çok çok zor olan bir miktar. Ancak İbricic bu takımı ileriye taşıyacak olan oyuncu olabilir. Rusya kariyeri kötü geçti ama Gaziantep'te eski formuna kavuşursa benzer bir miktara tekrardan satılabilir.

Culio'ya Kıymayın Abiler



Yapılan transferlerde kimi zaman böyle durumlarla karşılaşabiliyoruz. İsmi büyük ve maliyetli oyuncu, ismi küçük ve nispeten ucuz oyuncularda görülebiliyor reaksiyonlar. İlk stereotipe dahil edebileceğimiz ve şaşalı törenlerle gelen "yıldızlar" ne olursa olsun büyük bir destekle çıkar yola. Başlarda kötü performans sergilese de, arkasında durulur, alışma dönemi denilir, yıldızdır o.. Ne zamanki aylar geçip takım hayal kırıklığı yaratmaya başlar, işte o zaman bu çocuklar eleştirilerin merkezi olur. Kimisi ise düşük profillerle gelmesine rağmen iyi performans sergiler. Ancak hiç bir zaman diğerlerinin sahip olduğu yere ulaşamaz.

İşte Culio da bu tarzda bir adam. Elbette bir yıldızın yeteneğine ve kalibresine sahip değil ama son derece de yararlı bir oyuncu. Hem de maliyeti muadillerine kıyasla son derece düşük. İşte o Culio'nun akıbeti bu sene de belli değil. Satılabilir, kiralanabilir, takaslanabilir.. Hiç bir şey belli değil yani. Bana kalırsa elden çıkartılması yanlış olur. Neden?

Galatasaray'ın bu sezon orta sahanın göbeğinde kullanabileceği Selçuk, (Melo), Hamit, gibi as adamların yanında, Yekta, Ceyhun ve Engin gibi alternatif oyuncuları da var. Şahsi fikrim Yekta'nın geçirdiği uzun sakatlığın ardından eski formuna kavuşmasının zor olduğu yönünde. Ceyhun'u ise kesinlikle yeterli görmüyorum. Engin ise geçen sene oldukça iyi bir performans sergilemesinin yanında, istikrar olarak bakacaksak Culio'nun arkasında kalır. Hal böyle olunca Arjantinli değerli bir alternatif olarak önümüzde duruyor. Uzun maratonun maç trafiğinde oynayabileceği önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum. Geçen sene Selçuk veya Melo'nun oynamadığı maçlarda Galatasaray'ın ne kadar sıkıntı yaşadığını hatırlayalım. O kadroda Culio olsa, çok daha iyi olmaz mıydı?

Bunlara bonus olarak Culio'nun çok yönlülüğü de kullanışlılığını arttırıyor. Rahatlıkla sol kanat (4-4-2'nin!) ve göbekte kullanılabilecek olmasının yanında Galatasaray'da hiç düşünülmediği bir yer için daha iyi bir alternatif olabilir. Orası da sol bek. Mücadeleci ve savunmaya katkı vermekten geri kalmayan yapısı ile sol bekte çok sırıtacağını düşünmüyorum. Hele ki Terim'in sisteminde beklerin orta saha oyuncuları gibi oynadığını göz önüne alırsak..

Kısacası Culio'ya kıymayın abiler. Adam Rijkaard'ın sapır sapır dökülen takımında sivrilen yegane isimlerden biriydi. İyi bir takımda da görev adamı olarak fayda sağlayacaktır. Aldığı para yüksek olsa ben de gönderilmesi taraftarı olabilirdim ama bu koşullarda mantıklı değil.. Sorarım şimdi Culiogül'ün suçu ne :(



2 Ağustos 2012 Perşembe

Fener'in Vaslui Bilançosu: Milos Krasic ve Joseph Yobo




Dün akşam saatlerinde Fenerbahçe’yi izlerken içimden geçmedi değil, “Fenerbahçe yarın transfer açıklar” diye. Yöneticilerin ve transfer komitesinin de dünkü performansa canı sıkılmış olacak ki, daha fazla vakit kaybetmeyerek iki transfer gerçekleştirdiler. İkisi de uzun zamandır gündemde olan isimler.. Milos Krasic ve Joseph Yobo.

Öncelikle şunu söyleyelim. Fenerbahçe’nin ilk olarak sonuca ulaşması gereken transfer orta saha transferiydi. Bu takımın orta sahasında yaratıcı ve topu yönetecek bir oyuncu olmadığı sürece, diğer parçaların da verimli işlemesini beklememek lazım. Galatasaray’ın Melo transferindeki durumu ile Fenerbahçe’nin bu bölgedeki durumu birbirlerine çok benziyor. İki takımın da büyük transferlerinin anlam kazanması bu bölgelere gelecek oyuncularla olacak.

Gelelim Krasic ve Yobo transferlerine. Öncelikle Krasic diyelim. Krasic’in hızıyla, dribbling becerileriyle Türkiye’de iş yapacağına şüphem yok. Geçtiğimiz sezonu bomboş geçirmesi nedeniyle, piyasası ciddi şekilde düşse de formu yüksek olduğunda çok etkili bir kanat. Ancak Krasic benim ideal Fenerbahçe düzeninde Dirk Kuyt’ı yazdığım bölgenin oyuncusu. Bu da demek oluyor ki, Krasic başka gelişmeleri tetikleyecek bir transfer. En net anlamı ise, Dirk Kuyt ilk tercih olarak sağ açıkta düşünülmüyor. Forvet olarak düşünülüyor ise, o takımın çift forvet oynaması gerekiyor. Yok eğer tek forvet olarak Kuyt düşünülüyorsa sıkıntı yaşanır. Öte yandan Gomis ile ilgilenildiğini sağır sultan bile duydu, bu da demektir ki Hollandalı tek forvet olmayacak. Olur da Stoch ile yollar ayrılırsa, Aykut Kocaman Kuyt’ı sola kaydırabilir ama o bölgede beklenilen verimin alınabileceğinden şüpheliyim. Kısacası şöyle bağlayayım, Krasic iyi oyuncu ama takımın yapısının değişmesine neden olacaktır. Yeni yapıyı merak ediyorum.

Yobo transferi doğru bir hamle. Fenerbahçe’nin Türk savunma rotasyonu çok iyi. Ancak oraya defans hattını çekip çevirecek, tecrübeli bir isim getirmek gerekiyordu. Bu görev için de hali hazırda tutmuş olan Yobo’dan başkasını düşünmek gereksiz bir risk olurdu. Sarı-Lacivertlilere hayırlı olsun.

Galatasaray İyi Yolda



Galatasaray ilk ciddi hazırlık karşılaşmasında Sloven takımı Olimpia ile 1-1 berabere kaldı. Maçın ilk yarısı 0-0 biterken ikinci yarıda yenik duruma düşen Cim-Bom, Emre Çolak'ın güzel golüyle beraberliği yakaladı ve maç bu şekilde bitti.

Maça Muslera-Eboue-Semih-Ujfalusi-H.Balta, Hamit-Selçuk-Yekta-Culio, Necati-Burak 11'i ile başladı Galatasaray. Yeni transferler Hamit ve Burak'ı seyretme şansı bulduk. Ayrıca benim dikkat ediğim iki oyuncu daha vardı. Culio ve Yekta. Geçtiğimiz sezonu Orduspor'da geçiren özellikle sezonun ilk yarısında iyi performans sergileyen Culio, Fatih Terim'in gözüne pek giremediği söyleniyordu. Şahsen kadroda tutulması gerektiğine inananlardanım. Tabii Carlinhos alınmaz ise. Çünkü Culio'nun takımda kalmasını isteme sebebim joker bir oyuncu olması. Ayrıca Culio'nun, Riera'dan daha iyi sol bek alternatifi olabileceğini düşünüyorum. Bir diğer bahsetmek istediğim oyuncu ise Yekta. Geçtiğimiz sezonun ilk yarısında şanssız bir şekilde sakatlanan ve çok maç eksiği bulunan Yekta'nın durumunu görmek istedi Fatih Terim. Tamamı neredeyse as oyunculardan kurulu bir 11'in orta sahasında görev verdi. Maç eksiği olduğu belli oluyor ama, Fatih Terim'in elinde iyi bir alternatif olabilir gibi duruyor. Bu sezon üç kulvarda yarışacak bir Galatasaray için takımda tutulması gerektiğine inanıyorum.

Maç geneline bakarsak, Hamit ve Burak'ın takıma iyi adapte oldukları ve giydikleri formayı benimsediklerini düşünüyorum. İlk yarıda Hamit'in iki, Burak Yılmaz'ında bir net pozisyonu var. Galatasaray'ın yediği gol ise ufak bir uyarı niteliğindeydi. Savunmada çok büyük bir boşluk oluştu ve Valencic golü attı. Sabri'nin sağ taraftan yaptığı ortaya Emre Çolak gelişine çok güzel vurarak berbaerliği sağladı. Zaten şampiyon bir kadroya, ihtiyacı olan transferlerin büyük bir kısmını ( Melo ) yapan Galatasaray'ın yapması gereken, yeni gelen oyuncuları takıma adapte etmek ve geçen seneki havayı yakalamaya çalışmak. Olimpia maçı bunun için ilk adımdı. Şimdi bunu başarabilmek için 4 Ağustos'ta Lazio, 8 Ağustos'ta Fiorentina ile oynayacaklar.

Fenerbahçe İyi Başlamadı

                                      

Fenerbahçe iki yıl aradan sonra çıktığı Avrupa sahnesindeki ilk maçında Romanya'nın Vaslui takımı ile 1-1 berabere kaldı.

Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme tur ilk maçında kendi evinde beklenmedik bir beraberlik aldı Sarı Lacivertliler. Aslında maç öncesi Fenerbahçelilerin motivasyonu oldukça yüksekti. Çünkü Fenerbahçe, bir sene sonra başkanını statta görmenin mutluluğunu yaşıyorlardı. Bunun üstüne takımlarını bu sene ilk defa bir resmi maçta hem de iki yıl uzak kaldıkları Avrupa sahnesinde izleyecek olmaları ayrı bir heyecan katıyordu. Yeni transferler Egemen, M.Topal, Kuyt, Hasan Ali gibi isimler ilk defa bir resmi maçta taraftarlarının önünde çim sahaya ayak basacaklardı. Ama bütün bu olumlu şeylere rağmen maçın hiçbir anı Fenerbahçe'nin istediği gibi geçmedi.


Aykut Kocaman maça Sow yerine Semih ile başladı. Sağda Kuyt, solda Stoch, her zamanki gibi kaptan Alex, arkalarında Cristian-Topal, geri dörtlü G:Gönül, Bekir, Egemen, Hasan Ali ve kalede sakallarını kesen Volkan. Aslında kağıt üzerinde dominant gözüken takım Fenerbahçe olsa da karşılarında sadece on senelik bir kulüp olmasına rağmen son senelerde Avrupa tecrübesi yüksek seviyede olan dişli bir ekip vardı. 90 dakika boyunca da bunu gösterdiler aslında. Maça sürpriz bir şekilde önde basarak başlayan Vaslui, Fenerbahçe'nin etkili gözüken ama topu ileri taşıyamayan, yaratıcılık yoksunu orta sahasını çok iyi kitledi. Zaten en ilerideki Semih 2008'de ki formundan çoook çok uzaklarda. Aykut hoca Alex-Semih uyumunu kullanmak istedi muhtemelen ama bu taktiğin sadece Süper Lig'te işe yaradığını söylemeden geçmemek lazım. Ayrıca maçın ilk yarısında Volkan Demirel'in performansı olmasa, Vaslui maçın ilk yarısında daha da üzebilirdi Fenerbahçelileri.


Miroslav Stoch'a da değinmeden geçemeyeceğim. Geçtiğimiz sezonki formu herkesin aklında. Ama dün gece, Aykut Kocaman nasıl 61 dakika dayanabildi anlayabilmiş değilim. Maçtaki tek amacı sol çizgiye açılıp topu ayağına aldıktan sonra içeri kat edip şut çekmek. Tamam Stoch'un en iyi yaptığı iş bu fakat bunu takım düzeni içinde yaptığında etkili oluyor. Dün maçı tek başına çevirmek isteyen birey gibi gözüktü. Ayrıca, maç öncesi sakatlığının tam geçmediği söylenen Moussa Sow'un ilk 18 içinde olup maçın 79. dakikasında oyuna girdiğini gördük. Şimdi Sow'un sadece 11 dakikalık mı oynama gücü vardı ? Eğer böyleyse hem ona hem de takımın sahadaki etkisizliğini gören ve Sow'un bir an önce oyuna girmesini isteyen Fenerbahçeli taraftarlara yazık değil mi ? Geçtiğimiz sezon 12 milyon euro'ya transfer ettiğiniz takımınızın birinci santrforu, kendi sahanızda 1-0 yenik durumda olduğunuz bir Avrupa maçında 79. dakikada oyuna giriyor ve basında sürekli Lyon'dan Batefimbi Gomis "bitti bitecek" haberleri dolanıyor. Şimdi soruyorum hem size hem Aykut Kocaman'a hem Aziz Yıldırım'a ve diğer yöneticilere: tamam daha sezon başı olabilir ama bu bir mazaret değil bu maçın dün oynanacağı belliydi. Takımınızın orta sahadaki etkisizliğinden sonra hala çözümü Gomis'te ve Krasiç'te mi arıyorsunuz ? Başarılı olmak için düşündüğünüz gerekli hamle bunlar mı yoksa Emre'nin gidişiyle topu ileriye taşıyabilen orta saha oyuncusu mu ? Ezeli rakiplerinizin birinde Selçuk İnan bir diğerinde Manuel Fernandes gibi oyuncular varken bu ısrar niye ? 

Sırf yerli rotasyonu olsun diye senelik 1.5-3 milyon euro arası ücret verilen, Selçuk Şahin, Özer Hurmacı, Sezer Öztürk'ün neden hala kadroda tutulduğunu sormuyorum bile. Geçtiğimiz günlerde Alex verdiği röpörtaj'da Fenerbahçe'nin gençleri as takıma monte edebilen bir kulüp olmadığını üzülerek söylemişti. Yeni transfer edilen Salih Uçan, altyapı'dan yetişen Recep Niyaz gibi genç isimler, Özer ve Sezer'in yaptığı işleri yapamaz mı sizce ?