Ligdeki son 4 maçından yalnızca 1 puan toplayabilen ve zirve
ile ciddi bir puan farkı açılmasına sebep olan Beşiktaş, Gençlerbirliği’ni bol
gollü ve maç boyunca karşılıklı pozisyonlarla geçen bu zevkli maçta 3-2 mağlup
ederek üç puan hasretine son vermiş oldu.
Beşiktaş’ta bu maçta “en zayıf halka” şüphesiz ki Ersan
Gülüm’dü. Egemen’in hafif sakatlığı ve Braga maçı düşünüldüğü için dün akşam
ilk 11 başlayan Ersan, gerek yenilen ilk goldeki hatası, gerek maç boyunca
yaptığı defansif hatalar az kalsın Beşiktaş’a daha pahalıya patlayabilirdi. Bu
da Ersan’ın kesinlikle maç eksiği olduğunu gösteriyor. Dile kolay, ilk önce
(futboldaki en zor sakatlıklardan biri olan) ön çapraz bağı yırtılan genç
oyuncu, yaklaşık yarım senelik uzun bir tedavi süreci sonrası tam düzeldi
denilirken şanssız bir şekilde aynı sakatlığı geçirdi. Böylece 1 yıldan fazla
ayağına top değmemiş oldu. Toparlayabilmesi için maç eksiğini kapatması
gerekiyor, bu haliyle Beşiktaş’ın 11’inde oynaması zor gözüküyor. Belki A2
takımında oynatılarak maç eksiği kapatılabilir, belki de Türkiye kupası
maçlarında kadroda düşünülerek önümüzdeki seneye mutlaka kazanılmalı bu genç
stoper.
Maçı değerlendirecek olursak, Beşiktaş’ın ilk yarı boyunca
yaptığı “olumlu hareket” sayısı bile parmakla sayılır cinstendi. Evet Beşiktaş
topa sahip, evet pas yapıyor, fakat kendi yarı sahasında top çevirerek. Almeida
ilerde adeta kayboluyor, çünkü hücuma yeteri kadar destek gelmiyor. Topu
ileriye oynayabilecek zaten bir oyuncu mevcut Beşiktaş’ta, o da Manuel
Fernandes. Orta sahanın diğer elemanları Ernst ve Necip, tamamiyle basit ve
geriye oynayan futbolcular. İlk yarıda Quaresma’nın cılız çabaları dışında
oyunun hakimi genel anlamda Gençlerbirliği idi.
Ta ki ikinci yarının başında Carlos Carvalhal’in yaptığı
doğru oyuncu değişikliğine kadar. Üzülerek söylüyorum ki her Beşiktaşlı ve Türk
futbolunu takip eden kişinin büyük ümitler beslediği fakat sahada ne yaptığını
bilmeyen, oyun içinde kaybolan Necip Uysal’ın oyundan çıkması ve Simao’nun
oyuna girmesiyle oyunun seyri tamamen değişmiş, Beşiktaş oyunu rakip yarı alana
yığmış oldu. Böyle olunca da goller gelmeye başladı. Quaresma’nın attığı gol
tamamen şans, evet, ancak bu gol Quaresma’nın özgüveninin artmasına sebep
olabilir, etkili bir Q7 de Beşiktaş’ın oyununu olumlu yönde etkiler şüphesiz
ki. Çünkü şuanda belirtmek gerekirse, Quaresma sakatlık sonrası hiç hazır
değil… Beşiktaş’ın ikinci golü ise alıştığımız şekilde Almeida’nın arka direğe
koşusu ve kafa vuruşuyla geldi. Almeida bu işi çok iyi yapıyor, ancak başka
hiçbir şey yapmıyor. Oyununu çeşitlendirmesi, yalnızca arka direğe koşu yapıp
kafa golü atması değil, şut pozisyonları da yaratması gerekiyor Portekizli
golcünün kendine, çünkü çok etkili bir sol ayağı olduğunu biliyoruz.
Bir kez daha üzülerek söylüyorum, yine büyük ümitler
beslenilen genç kaleci Cenk Gönen, son zamanlarda yediği hatalı gol sayısını
çok ciddi anlamda arttırdı. Bazen inanılmaz toplar çıkaran genç eldiven, bazen
de öyle goller yiyor ki inanılacak gibi değil, tıpkı dün yediği 2. gol gibi…
Kalecilik tecrübe işidir, önsezi işidir, dolayısıyla Cenk’in bu hatalı
gollerden ders çıkararak, tecrübe kazanarak ilerde daha iyi bir kaleci olması
gerekiyor. Unutmayalım ki Volkan Demirel de daha gençken nasıl hatalar yapıyor,
“Yapma Volkan yapma !” diye diye spikerlerimizin dilinde tüyler bitiyordu,
şuanda görmekteyiz Volkan’ın nasıl dünya çapında iyi bir kaleci olduğunu.
Son olarak da Beşiktaş hücumlarının %70-80 pay sahibi olan
Manuel Fernandes’den bahsedelim. Fenerbahçe derbisinde kart cezası yüzünden
oynayamayan Portekizli, Galatasaray derbisinde de sarı kart cezalısı durumuna
düştü. Bu durum Beşiktaş için çok büyük bir handikap oluştururken, Galatasaray
için de çok büyük bir avantaj olmuş oldu. Sarı kart pozisyonunu değerlendirecek
olursak, kendisine art arda yapılan 2 sert faul sonrası sinirlenen Fernandes,
rakibinin üstüne yürüyor ve sarı kartla cezalandırılıyor. Bu karar doğru mu ?
Bence doğru. Fakat… Daha önce bir yazımda da belirttiğim üzere, Emre
Belözoğlu’na yapılan sert bir faul sonrası Emre’nin ne hakemi tehdit etmediği,
ne oyuncunun nerdeyse boğazını sıkmadığı kalırken, bu davranışları çoğu zaman
kartla cezalandırılmıyor. Eğer Fernandes’e o kartı veriyorsan, Emre’ye de
vereceksin. Vermiyorsan, hiçbirine vermeyeceksin, tek isteğim hakemlerin belli
standartları olması (Ben sarı kartların verilmesinden yanayım onu da
belirteyim). Fernandes’in de ne kadar sert faule maruz kalırsa kalsın,
Galatasaray maçı öncesi ceza sınırında olduğunun bilincinde olup öfkesini
kontrol edebilmesi gerekiyordu, tıpkı Beşiktaş hücumlarını kontrol ettiği gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder