24 Nisan 2013 Çarşamba

2013 Cermen Devrimi! Bayern Münih & Borussia Dortmund



Bugün itibariyle futbolda İspanyol dominasyonuna güle güle diyerek Alman Panzerlerine selam çakıyoruz. Bundan böyle Avrupa'da lig sıralaması yapıldığı zaman Bundesliga'yı 3. sıraya koymak yürekleri dağlar. Aslında Bayern Münih, Barcelona'nın oynadığı pas futbolunu neredeyse onlar kadar efektif oynayabilirken, çok daha fizikli ve sert bir kimlik ortaya koyuyor. Öte yandan rakip kaleye direkt gitmeyi kendine düstür edinmiş Real Madrid ise karşısında belki de daha da dik gidebilen Borussia Dortmund'u buldu. Şöyle desek bence yanlış olmaz; Almanlar, İspanyolların çizdiği oyun şeklini alıp bir kademe yukarı çıkarttılar ve şu anda onun meyvelerini topluyorlar.

Şimdiden kesin konuşmak belki doğru değil ama finalin adı Bayern Münih - Borussia Dortmund olacak gibi görünüyor. Bir tarafta Barcelona'ya neredeyse pozisyon vermeyen Bayern, diğer tarafta gençlik ateşini üstün yetenekle birleştiren Dortmund. Şahane bir final olmaya aday bir eşleşme. Öte yandan Götze transferiyle tekrardan ateşlenen rekabetin Şampiyonlar Ligi kupası için sahaya yansımasını izlemek muazzam olacak. 

Demek ki sadece milyonlarca avro saçıp yıldız oyuncu almakla iyi takım olunmuyor. Evet, Real Madrid ve Türk takımları sözüm size. Bayern Münih sadece futboldan elde ettiği gelirlerle transferlerini karşılayan bir kulüp, neredeyse borçsuz bir şekilde yıllardır idare ediliyorlar. Dortmund ise tam bir oyuncu fabrikası. Oyuncuyu sadece alt yapıdan çıkartmasıyla değil, oyuncularına değer katmasıyla da özel bir kulüp. Tabi ki bu noktada Jürgen Klopp'a da bir selam çakmaya unutmayalım, çarpılırız.

İspanyol futbolundan, özellikle de Barcelona'nın futbolundan son dönemde oldukça sıkılan biri olarak Almanların yükselişinden son derece mutluyum. Doğruya doğru, oynadıkları futbol da daha çok keyif veriyor. Yolları açık olsun!

23 Nisan 2013 Salı

1994 Dünya Kupası Arjantin'den Mükemmel Gol (video)

1994 Dünya Kupası Arjantin - Yunanistan maçı. Arjantin inanılmaz paslaşmalar sonucu Maradona'nın ayağından golü buluyor.



http://www.youtube.com/watch?v=xfwFg7n92Ck

Cihan Durucasugil'den NBA'de Normal Sezon Ödül Tahminleri

NBA'de normal sezon ödülleri sahiplerini bulmadan tahminlerimi siz okuyucularımızla paylaşmak istedim.




MOST VALUABLE PLAYER ( MVP )

Çok net bir şekilde Lebron James. %56.5 gibi inanılmaz bir şut yüzdesi tutturdu Kral. Bu alanda NBA'de normal sezonu beşinci sırada bitirdi. ( Bu istatistiği daha çekici kılan unsur önündeki dört ismin; geçimlerini tamamen smaç veya pota dibinden buldukları sayılarla sağlayan oyuncular olması. ) 26.8 sayı, 8 ribaunt, 7.3 asist, 1.7 top çalma ve %40 üç sayı yüzdesi. Al baba al senin olsun senden daha çok hak edeni de yok zaten.







ROOKIE OF THE YEAR 

Yılın en iyi çaylağı ödülünü de resimde gördüğünüz delikanlı Damian Lillard'a veriyorum. Brandon Roy ve Greg Oden şanssızlıklarından sonra, çok fazla övüp nazar değdirmek istemiyorum çocuğa. NBA'de en sempati duyduğum takımlardan biri olan Portland'a tekrar hayat verdi bu çocuk. İstatistikler mi ? 19 sayı, 6.5 asist, maç başına 2.3 üçlük isabeti, %43 şut isabeti. Daha ne olsun ?




COACH OF THE YEAR 

Artık bu ödülü verin şu adama ! Bu yılın en iyi koçu ödülü adayım; George Karl. Denver Nuggets'ı, Batı Konferansında üçüncü sıraya taşıdı ve kendi evlerinde yaptıkları 41 maçın 38'ini kazanma başarısını gösterdi. Takımda süperstar bir oyuncu olmamasına rağmen, tam bir kurtlar sofrasına dönen Batı'da büyük işler başardığını düşünüyorum. 




MOST IMPROVED PLAYER

Adayım; James Harden. Çoğunuz bu tercihimi alakasız görebilir çünkü Harden'ı takip edenler az çok ne kadar yetenkli olduğunu fark etmişlerdir. Ama yetenkli olmak başka, bir takımı neredeyse tek başına sırtlayıp playoff'a sokmak ayrı bir şey. Harden'ın bu seneki istatistikleri; 25.9 sayı, 4.9 ribaunt, 5.8 asist, 1.9 top çalma, maç başına 2.3 üçlük isabeti, %43.8 saha içi ve %85 serbest atış isabeti. Geçtiğimiz sene Thunder'da 6.adam rolünü üstlenirken elde ettiği istatistikler ise; 16.1 sayı, 4.1 ribaunt, 3.7 asist, 1 top çalma. Bu iki sezon arasındaki istatistiksel farkın yanına bir de Houston'da gösterdiği liderliği ve takımını playofflara taşımasını eklediğimde bana gayet mantıklı geldi. Ya size ?




DEFENSIVE PLAYER OF THE YEAR

Adayım; Marc Gasol. İstatistikleri tabii ki bir Dwight Howard kıvamında değil ( 14.1 sayı, 7.8 ribaunt, 1.7 blok, 1 top çalma ), ama onun savunmadaki değerini anlamak için reçetenizi hemen yazıyorum. Bir adet Memphis Grizzlies maçı ve bir adet Gasol'süz Memphis Grizzlies maçı. Bu adamın neden Grizzlies savunmasının en önemli adamı olduğunu anlayacaksınız. 





NBA'in En İyi 6.Adam'ı: J.R Smith !




NBA'de normal sezon ödülleri sahiplerini bulmaya başladı. Sezon boyunca gösterdiği performansla çoğu kişiye göre bu ödülün favorisi olan J.R Smith, yılın en iyi 6.adamı seçildi. A.B.D ve Kanada'dan toplam 121 yazar ve yayıncının oy verdiği sistemde Smith, bu oy'ların 72'sinde birinci sırada yer aldı. Jamal Crawford 31 ile ikinci olurken, Jarrett Jack 14 ile üçüncü sırada kaldı. 


J.R Smith, normal sezonu 18.1 sayı, 5.3 ribaunt, 2.7 asist, 1.3 top çalma istatistikleriyle tamamlarken, sezon boyunca yedi kez 30 sayı barajını aşmayı başardı. Aynı zamanda bench'ten gelerek bir ay içerisinde dört defa 30 sayı parajını geçerek, bunu 1990'dan bu yana yapabilen ilk oyuncu oldu.

NBA Playoffları Başladı, Doğu Konferansı Değerlendirmesi


NBA'de Playofflar başladı ve Doğu Konferansında eşleşmeler belli oldu hatta bu yazıyı yazarken ilk maçları favoriler kazanmıştı bile. Eşleşmeleri, bahsi geçen favorileri değerlendirmeye hiç uzatmadan geçelim efendim;


Eşleşmeler;



Miami Heat - Milwaukee Bucks
New York Knicks - Boston Celtics
Indiana Pacers - Atlanta Hawks

Brooklyn Nets - Chicago Bulls

                                       

                                    



Miami Heat - Milwaukee Bucks

( Dağılın Ağır Abiler geliyor )

Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Jennings ve Ellis'in kafalarına taş düşmediği sürece, bu Miami karşısında maç kazanma ihtimalleri sıfır. İlk maçı Miami rahat kazandı ve bundan sonraki maçları da aynen bu şekilde kazanmaya devam edeceklerdir. Ersan'da ilk maçta 2 sayı 6 ribaunt ile mücadele etti. Hem sakatlık problemleri yaşaması hem de " of abi bugun ne şut sokuyorum " tribinde olan Jennings-Ellis biraderler ile oynaması onun için en büyük handikap ne yazık ki. Umarım sakatlıklardan tamamen arınır ve en azindan Bradley Center'daki maçlarda Miami'ye ondan beklenen eşleşme problemlerini yaşatır.

( Tahmin: 4-0 Heat )



                                       



New York Knicks - Boston Celtics

( Biri Rekabet Mi Dedi ? )


Doğu Konferansında en izlenesi, en çekici serisi bana göre. Açıkçası yedinci maça gitmesini bekliyorum( istiyorum ) Serinin ilk maçını Knicks kendi evinde kazanarak 1-0 öne geçti. Melo sayı krallığının ve New York medyasının verdiği gazla büyük oynadı. Knicks cephesinde Chandler'ın sakatlıktan dönmüş olmasının etkileri hissedilmekle beraber, Celtics'te de Garnett'in aynı dertten müzdarip oluşu iki takımın pota altını etkilemiş gözüktü. Chandler'ın formsuzluğunu Kenyon Martin müthiş enerjisiyle örtbas ederken, KG maça bir türlü ağırlığını koyamadı. Celtics maç boyunca hep maçı istediği seviyelerde tuttu fakat son periyotta yapılan top kayıpları ve maç boyunca benchten sadece 4 ( yazıyla dört ! ) sayılık bir katkı alabildier ki felaket bir rakam. Boston, New York'un " isolation " bazlı hücum sistemine karşılık verebilecek savunma yapısına sahip. Eğer hücumda biraz daha akıcılık kazanabilirlerse seriyi yedinci maça taşıyabilirler. Tabi bu akıcılık konusunda en önemli detay Garnett'i daha efektif kullanabilmek. 

( Tahmin: 3-4 Celtics )



                                         


Indiana Pacers - Atlanta Hawks

( Miami ile Bir Hesabımız Vardı da )


Serinin ilk maçını kazanan taraf Pacers şu an 1-0 önde. Bu seri başlamadan önce en büyük endişem George Hill'in son zamanlardaki müthiş formsuzluğuydu. Zira karşısında Jeff Teague gibi zıpır bir delikanlı varken ona çok ihtiyaçları olacağını düşünüyordum keza hücumda onun dış şut'una da çok ihtiyaçları vardı. Hill çok iyi ve yüzdeli bir ilk maç oynadı ve Pacers rahat kazandı. Yukarıdaki resimde gördüğünüz beyaz formalı genç, maça damgasını vurdu ve adeta Granger'ın yokluğunda ben bu takımın lideriyim mesajını da verdi. ( Paul George kötü yüzdesine rağmen 23 sayı, 11 rib, 12 asist ile triple double yaptı. ) Atlanta cephesinde ise Horford ve Teague'e gerçekten üzülüyorum. Josh Smith gibi mental eksiklikleri tavan yapmış bir oyuncu ve bence coaching özellikleri vasat olan Larry Drew yüzünden belki de maç kazanamadan tamamlayacaklar seriyi. Açıkçası önümüzdeki sene Smith ve Drew'sız, Horford ve Teague üzerine kurulu bir takım izlemek için sabırsızlanıyorum.


( Tahmin: 4-1 Pacers )





Brooklyn Nets - Chicago Bulls

( Yarı Finalde Miami Gelmese İyiydi. Keyif Alalım Bari )

Seri başlarken tahmin yürütmek benim için zor oldu açıkçası. Bir tarafta imzaladığı büyük kontrat adeta ayaklarına bağlanmışcasına formsuz bir Joe Johnson ve kısıtlı bench katkısı ile Brooklyn, diğer tarafta Joakim Noah'ın seriyi kaçırabileceği söylentileri ve Derrick Rose'un parkelere bu sezon dönüp dönemeyeceği hakkında dönen goygoylar. Ben bu serinin her türlü yedi maça gideceğini ve Noah'ın sağlıklı döneceğini düşünerek Bulls seriyi kazanır tahmini yapmaktaydım. Zira Bulls'un maç seçtiğini ve Noah'tan yoksun şekilde önce Miami sonra da Knicks'in galibiyet serilerine son verdiğini hatırlatalım. ( Knicks maçından önce ve sonra iki tane Raptors mağlubiyeti aldıklarını da not düşelim. ) Serinin ilk maçında Brooklyn, Bulls'u yenerek seride öne geçti. JJ pek ortalıklarda gözükmese de yüzdeli attı ve bench'ten CJ Watson çok önemli katkılar verdi. Yukarıda kendi kafamda kurduğum hipotezlere olumlu yanıt verdi Nets ve doğru işleri yaparak maçı aldılar. Müthiş bir form yakalayan D-Will beşinci viteste devam etti ve Brook Lopez ile birlikte galibiyetin mimarı oldular. Bulls ceğhesinde ise Noah'ın kesinlikle hazır olmadığını ve ikinci periyottaki muazzam! hücum performanslarının doğal olarak maç kazanmaya yetmediğini gördük. Ama Bulls tam bir sistem takımı ve bu serinin hala yedinci maça kadar gideceğini savunuyorum, ama kazanan tarafta ibre benim gözümde biraz Nets'e kaymış gibi.

( Tahmin: 4-3 Nets )
















22 Nisan 2013 Pazartesi

Beşiktaş'ın Önündeki Yol


Sezonun bitmesine 4 maç kaldı ve Beşiktaş'ta tam bir bilinmezlik hakim. Altlardan sezonunun ikinci yarısında depara kalkan Bursaspor puanları eşitledi ve pusuda beklemeye başladı. Haydi üçüncülük veya dördüncülük çok büyük bir fark teşkil etmiyor ama Beşiktaş'ın reaksiyon vermesi gerektiği ve üçüncülüğü koruması gerektiğini düşünüyorum. Tamam belki şu dönemde Galatasaray ve Fenerbahçe'nin hem sportif hem de maddi olarak arkasında kalındı ama yine de yarışılan takımlar bunlar olmalı. Beşiktaş'ın rakibi Galatasaray ve Fenerbahçe olmalı, Kasımpaşa değil. O nedenle bu sezon 3. bitirmek benim adıma önemli. He en kötü ihtimalle de dördüncülüğü korumak şart, onu da eklemeden geçmeyeyim. Üst üste iki sezon Avrupa'nın dışında kalmamak lazım. O tribüne gelen insanlara Avrupa keyfini yaşatmak zorunda Beşiktaş.

Samet Aybaba'nın önünde 4 maç kaldı gibi görünüyor. Ben de Aybaba ile yola devam etmenin yanlış olduğuna katılıyorum. Tamam eldeki malzeme şampiyonluğa yetecek düzeyde değil ama bu kadronun hakkını da vermedi Samet Hoca. Gerek Hugo Almeida'yı sol açıkta kullanmak gibi saçma sapan teknik direktör tercihleri olsun, gerekse takımı ayağa kaldırabilecek potansiyel olan Oğuzhan'ı basın önünde şımarmakla yargılamak gibi yöneticilik hataları olsun, başarısız oldu. Keza Oğuzhan'ı oynatmaya da çok geç başladığını, başka isimlerde gereksiz yere uzun ısrar ettiğini de eklemeyi unutmayayım. Kısacası zor bir göreve soyunan Aybaba belki çok başarısız olmadı ama geçer notun altında kaldı. 

Önümüzdeki sezonun hoca adayları bir bir basında yer almaya başladı. Denilen o ki, Fikret Orman'ın gönlü yabancı bir hocadan yana. Arthur Zico, Christoph Daum, Lucien Favre ve Slaven Bilic isimleri öne çıkmış gibi görünüyor. Eğer ikna edilebiliyorsa benim tercihim tartışmasız Lucien Favre'dan yana olur. Borussia Mönchengladbach ile geçen sezon büyük bir çıkış yapan Favre, Bundesliga'nın en iyi taktisyenlerinden biri. Elindeki kadrodan maksimum verimi alabilen bir isim. Belki de tam anlamıyla Beşiktaş'ın aradığı isim olabilir. Diğer adaylardan Bilic benim için heyecan verici. Bilic gençliği ve hırçınlığı ile Beşiktaş'a arzu ettiği enerjiyi sağlayabilir. Zico haydi neyse de, Daum'u artık istemiyorum abi. Yeter yahu, dönüp dolaşıp Daum.

Tabi ki, yeni gelen hocaya eldeki kadroyla ilgili her türlü insiyatif verilmeli. Ancak benim şu anki düşüncem bütün gereksiz oyuncularla yolların ayrılması yönünde. Escude ve iki Mehmet (Akyüz, Akgün)'i ilk olarak kapının önüne koyardım muhtemelen. Manuel Fernandes'ten emin olamıyorum, malum çok iyi oyuncu ama sezon içerisinde çok fazla iniş çıkış yaşıyor. Beşiktaş'ın belki bir gömlek aşağıda ama daha istikrarlı bir oyuncularla devam etmesi lazım gibi geliyor. Hugo Almeida ise bence gönderilmeli. Hücumda ona sahip olmak takımı rahatlatıyor ama ne kadar sahip olabiliyorsun ki? Bu iki Portekizlinin kalmaya çok hevesli olduklarını sanmıyorum. Belki de o yüzden satış tarafına yakınım. Bakalım gelecek tekliflerle de alakalı tabi ki. İyi bir teklife satılırlarsa, kazanılan para yine transfere harcanmalı, orası kesin.

Son olarak, Beşiktaş'ın maliyeti düşük, faydası yüksek oyunculara yönelmesi lazım. Holmen ile anlaşıldığı söyleniyordu bence yerinde bir takviye olur. İstikrarlı ve faydalı bir oyuncu, bonservisi de elinde. Benim önerim John Utaka. Montpellier forması giyen 31 yaşındaki Nijeryalının da sözleşmesi 2 ay sonra bitiyor ve fiziksel olarak kuvvetli, hızlı bir santrfor. Kalu Uche benzeri bir etki yapabileceğini düşünüyorum. Mustafa Pektemek ile beraber dinamik bir santrfor hattı oluşturabilirler. Ancak unutulmamalı, bu takım 30 maçta 46 gol yemiş bir takım. Bu takıma savunmayı çekip çevirecek 2 oyuncu lazım. Bunlardan banko olanı bir stoper. Tomas Ujfalusi benzeri bir karakter gerekiyor o bölgeye, diğeri için ise iyi dileklerimiz İsmail Köybaşı ile beraber. İnşallah sağlam dönmeyi başarır.

20 Nisan 2013 Cumartesi

Ares ile Ikaros Arasında Bir Adam: Didier Drogba



28 Ocak 2013. Günlerden Pazartesi. Ara transfer döneminin bitmesine iki elin parmaklarından az gün kalmış. Henüz 6 gün önce dünyaca ünlü bir isim, Hollanda'nın son dönemde yetiştirdiği bir numaralı oyun kurucu, Galatasaray'a maceralı bir transfer sürecine son noktayı koyan imzayı atmış. Ülkede yer yerinden oynuyor tabi ki, Sneijder transferinin etkisi geçmemiş. Galatasaraylıların keyfi yerinde. Nasıl olmasın? Daha iki sene önce takımın orta saha hattını oluşturan o meşhur üçlüden biri futbolu bıraktı, diğeri sakat olsa da kadro dışından hallice bir şekilde Karadeniz semalarını izliyor, sonuncusu ve büyük çoğunluk tarafından Juan Pablo Pino'ya ettiği küfürle hatırlanacak olan adam Elazığspor formasıyla kümede kalma savaşı veriyor. Aşağı yukarı iki sene geçmiş ve transfer edilen isim Wesley Sneijder. Tamamdı çoğu kişi için, tatmin olunmuştu. 

Ama gündemde esasen Mısır'daki şiddet olaylarının olduğu o pazartesi günü çok acayip bir şey oldu. İnternet ve sosyal medya karışmıştı. Didier Drogba Galatasaray'da diyordu son dakikalar. Dünya futbolunda "uzun oyuncular kazma olur" gibi bir anlayışı yerle bir eden, futbolda fiziksel güç deyince akıllara gelen ilk isimdi Drogba. İmzasıyla beraber onu anlatan hikayeler her yerde yer almaya başladı. Adam sadece bir futbolcu değildi. Ülkesindeki iç savaşı sona erdirmeyi kendisine görev bilmiş, doğduğu yere hastaneler, okullar yaptıran, her şeyden önce iyi bir insan. Bu sadece uzaktan görebildiğimiz kısmıydı.

Aşağı yukarı 3 aydır en yakından izliyoruz Didier Drogba'yı. Sahada iki kişinin görevini oynuyor. O hem en kralından bir pivot santrfor, hem de üst düzey bir oyun kurucu.  İlk görüldüğünde fiziğiyle insanı şaşırtıyor, sonuçta gladyatör gibi bir şey var karşında, diyor ki "ben forvetim". İşin şaşırtıcı kısmı o üstün fiziğine eş değer de bir zekaya sahip olması. Peki bunlar onu tanımlamaya yetiyor mu? Kesinlikle hayır, o aynı zamanda büyük bir karakter, bir kaptan. Rakibi kim olursa olsun, taşıdığı formaya saygısından dolayı her maça kazanmak için çıkan bir lider. İşte böyle bir kombinasyon Drogba. İstatistik mi istiyorsunuz? Oynadığı, yok yanlış oldu sahne aldığı diyelim, 9 lig maçında 5 gol 6 asist ve Şampiyonlar Liginde 4 maç 1 gol. Bu arada ligde Galatasaray'ın bu sezon ilk kez beş maçlık galibiyet serisini yakalamasının konumuzla alakalı olduğunun farkındayız değil mi?

Artık eminim, o sadece bir futbolcu değil. Muhtemelen birkaç bin sene önce doğmuş olsa bir çeşit mitolojik kahraman olabilirdi. Yunan mitolojisinde savaş tanrısı olarak sembolize edilen Ares ile hedefine ulaşmak için uçmayı başarabilen ilk insan olan Ikaros arasında bir yere yerleştiriyorum ben. Günümüzde ise onun adı Drogba. 

18 Nisan 2013 Perşembe

NBA Playoffları Başlıyor, Batı Konferansı Değerlendirmesi


Dün gece oynanılan maçlarla beraber nba'de normal sezona nokta koyuldu. Sıra geldi "Adamlarla çocukların ayrıldığı yere". Her zaman olduğu gibi sandalye kapmaca şeklinde geçen son iki haftanın ardından eşleşmeler kanlı canlı karşımızda duruyor.

BATI
Oklahoma City Thunder -  Houston Rockets
Los Angeles Clippers - Memphis Grizzlies
San Antonio Spurs - Los Angeles Lakers
Denver Nuggets - Golden State Warriors

DOĞU
Miami Heat - Milwaukee Bucks
Brooklyn Nets - Chicago Bulls
New York Knicks - Boston Celtics
Indiana Pacers - Atlanta Hawks



Oklahoma City Thunder - Houston Rockets                        

Seyir zevki olarak çok keyifli geçmeye aday bir seri. Texas'ın çılgın çocukları'nın Lakers'a son gece mağlup olarak kendini 8. sırada bulmasıyla beraber Kevin Durant ve Saz Arkadaşları'nın karşısına çıkmaya hak kazandı. Houston ligin en eğlenceli basketbollarından birini oynuyor olsa da henüz kurulum aşamasında olan bir ekip olduğunu unutmamak lazım. Tamam, James Harden - Ömer Aşık - Chandler Parsons ve Jeremy Lin dörtlüsüyle yetenekli ve genç bir çekirdek oluşturdular ama takımın toplam potansiyeli bu seviyeler için henüz yeterli değil. Hele ki karşılarında Batı birincisi vahşi Oklahoma City varken işleri doğal olarak çok zor. Öte yandan Kevin Durant inanılmaz bir normal sezon performansıyla playoff'a giriyor. Artık "eski" sayı kralı  olan Durant, %51 saha içi isabeti, %41 üç sayılık ve %90'lık serbest atış yüzdesiyle ürettiği 28 sayı ile tarihe geçti. Bu seride de bu yüksek performansını sürdürmesi üst tura çıkmak için yeterli olacak zaten. Unutmadan, müthiş bir çıkış yapan James Harden'ı eski takımına karşı playoffta izlemek çok güzel olacak. Sonuç olarak Rockets'ın büyük bir istekle oynayıp seriye tutunmaya çalışacağını düşünüyorum ama savunma serviyesini yükseltip hücumda Rockets'ın temposuna ayak uyduracak olan bir Thunder'ın seriyi 5 maçta bitireceğini düşünüyorum. (Tahmin: 4-1 Thunder)



Los Angeles Clippers - Memphis Grizzlies

İşte burası kemik seslerinin geleceği, gözlerin hırsla çakmak çakmak parlayacağı yer. Playoff ağacının en denk eşleşmesi olarak göze batıyor. Geçen sezon da bu iki delikanlı playoff'un ilk turunda birbirlerini yemişler, 7. maça uzayan seride ipi göğüsleyen Clippers olmuştu. Bu sezon da benzer bir seri yaşayacağımızı  tahmin ediyorum ama bu sefer 7. maça gidilmesi şaşırtıcı olur. Bu sezon geçen seneye kıyasla Clippers'ın bir seviye yukarıya da çıktığını görüyoruz. Öte yandan Grizzlies'in Rudy Gay'in takımdan gitmesiyle beraber daha kompakt ve kendi sistemine daha uygun bir takıma evrildiğini izliyoruz ama iş playoff'a geldiği zaman üst limitlerinin ne olduğunu merak ediyorum. Normal sezonda yaptıkları üst düzey savunmayla fark yaratan Memphis, bu sefer karşısında da savunma yapan dişli rakipler görecek. Penetreci ve istikrarlı üçlükçü eksikliğinin sorun yaratacağını ve dolayısıyla hücumda Memphis'in zorlanacağını düşünüyorum. CP3 ve Bıdıkları'nın üst tura çıkması normal sonuç olur. (Tahmin: 4-2 Clippers)



San Antonio Spurs - Los Angeles Lakers 

Tim Duncan ve Tony Parker'ın şahane performansları ile sezon içerisinde dönem dönem durdurulamaz bir basketbol oynayan Spurs bir köşede, sezon boyunca takımını sırtına alıp koca bir tepeyi tek başına aşmaya çalışan Kobe Bryant'tan yoksun ama Pau Gasol'ü tekrar kazanmış bir Lakers diğer köşede. Batı'nın bu iki kodamanı 2000'li yılların en başarılı takımları olarak 10 seneyi aşkın süredir bizlere unutulmaz anlar yaşattılar. Ancak ne yazık ki bu sezon çok enteresan bir seri yaşayacağımıza inanmıyorum. Keşke ama keşke tarihin gördüğü en büyük karakterlerden biri olan Kobe'yi de parkede görebilseydik ama kısmet değilmiş. Lakers pota altı yıldızlarıyla bir şeyler üretmeye çalışacak olsa da rotasyon çok dar ve alternatifsiz. Spurs ise son dönemde sendelemesine rağmen çok geniş bir kadro ile mücadele edip her oyuncudan benzer performanslar alabiliyor. Popovich ve İki Usta'yı konferans yarı finaline bekliyoruz. (Tahmin 4-1 Spurs)



Denver Nuggets - Golden State Warriors

Tempo olsun tempo. Golden State belki öyle geçtiğimiz sezonlardaki kadar hızlı oynamıyor ama karşılarında Nba'in en atletik takımı olacak. Gallinari'nin ardından Kenneth Faried'in tam playoff arifesinde sakatlanması George Karl'ın içine bir sıkıntı serpmiştir ama genç oyuncunun kısa sürede dönebileceği konuşuluyor. Denver Nuggets'ın ev sahibi olma avantajını elinde bulundurması kendileri adına büyük bir avantaj keza Rocky Mountains'da rakip kim olursa olsun afallıyor. Sezon boyunca istikrarsız bir görüntü çizen Golden State'in Denver'ın temposuna ne tepki vereceği merak konusu. Utanmasa MVP adayı olacak olan Stephen Curry'nin önderliğinde ellerinden geleni yapacak olsalar da, Denver'ın ağır bastığı kesin. 
(Tahmin: hmm, 4-2 Nuggets)