19 Nisan 2012 Perşembe

Sakatlanmayaydı İyiydi: Harry Kewell..



- leeds united tarafından çok genç yaşta keşfedilen avustralyalı süper sol açık. Çok hızlıdır, tekniği de şahanedir.
- ryan giggs den daha büyük bir kapasiteye sahip sol açık..(bkz: oha)
- dünyanın en iyi left winger'ı su götürmez kesinlikle bu, leeds united'ı tutma sebebidir tek başına

Blogumuzun sevdiğimiz köşelerinden biri olan ama son zamanlar ihmal ettiğimiz “ya sakatlanmasaydı..” tekrar sizinle.. Ancak bu yazıdaki konuğumuzun yeri bizim için diğerlerinden çok daha farklı. Bizim için özel bir oyuncu.. O yüzden de yaşadığı sakatlıklara belki de en çok üzüldüğümüz oyunculardan biri. Ülkemizde oyunu ve karakteriyle cümle alemin beğenisini kazanabilmiş az oyuncudan biri.. O futbol dünyasının “oz büyücü”sü, o Galatasaray’ın “Daddy Cool”u, evet Harry Kewell..

Sydney’nin Smithfield bölgesinde 22 Ekim 1978 tarihinde bir çocuk doğduğu zaman, muhtemelen hiç kimse onun Avustralya’nın yetiştireceği en yetenekli futbolcu olacağını bilmiyordu. İngiliz bir baba ile Avustralya’lı bir annenin çocuğu olarak 15 yaşına kadar Avustralya’da eğitimini gördü Harry. Bu zamana kadar lise eğitimini gören sıradan bir çocuk gibi görünse de, 15. yaşı onun hayatını değiştirecekti . O sene gelecekte takım arkadaşı olacağı Brett Emerton ile birlikte Leeds United’ın seçmelerine katılmak için İngiltere’nin yolunu tuttular. Bu seçmelerde iki oyuncu da başarılı bulunsa da, babasından dolayı sahip olduğu İngiliz pasaportunun etkisiyle kontratı imzalayabilen Harry Kewell oldu. Çok önemli bir yıldıza dönüşeceği Leeds United ile Harry Kewell’ın yolları işte bu şekilde kesişmiş oldu.



Kewell uzun yıllar boyunca terleteceği Leeds United formasını ilk kez 1996’nın Mart ayında içeride kaybettikleri Middlesbrough maçında giydi. Bu mihenk taşı gerçekleştiği zaman Kewell’ın yaşı henüz 17’iydi. Aynı yıl içerisinde Avustralya milli formasıyla da tanışan Harry Kewell yavaş yavaş İngiliz futboluna alışmaya başlıyordu. Rakiplerinde Michael Owen ve David Beckham gibi yıldız isimler adayı kasıp kavururken, onlar kadar parlak olamasa da bir büyük güç de Leeds United’da doğuyordu. Bu gücü oluşturacak olan Avustralya rüzgarının kahramanları da Harry Kewell ve Mark Viduka’ydı.

Sırtına Leeds formasını ilk kez geçirdiği 96/97 sezonundan sonra düzenli olarak forma giymeye başladı Kewell. 97/98 sezonunda 29 maça çıkan Avustralya’lı 5 gole imza atarken, dünya da 18 yaşındaki bu fırtına sol açığı daha yakından tanımaya başlamıştı. “Wizard of Oz”un devam eden sezonlarda da yavaşlamaya pek niyeti yoktu. Keza 1998/1999 sezonunda bu kez 38 Premier Lig maçına çıkarak 6 gol üretti ama Kewell henüz performansının zirvesine çıkmamıştı ve gelişimini sürdürüyordu.

(Kewell Ali Sami Yen'de)

Geldik 99/00 sezonuna.. Kewell’ın kendisini dünyanın sayılı oyuncularından biri haline getiren performansını sergilediği sezona.. Bu sezonda 36 lig maçına çıkan Kewell o zamana kadarki kariyer rekoru olan 10 gole ulaştı. Aynı zamanda Uefa Kupasında yoluna tam gaz devam eden Leeds United’ın en parlak oyuncusu olarak da dikkat çekiyordu. Tabi ki o Leeds United’ın o sezon Uefa’daki kaderini hepimiz biliyoruz.. Yarı Final’de karşılaştığı Galatasaray tarafından kupanın dışına atılmıştı İngiliz ekibi. Bu seri Harry Kewell’ın Ali Sami Yen stadına ilk kez ayak basmasını sağlamıştır. Aynı zamanda Kewell kırmızı kart görerek oyundan atılmıştır ve belki de bizim açımızdan hayırlı olmuştur. İşte bu sezonda Harry Kewell İngiltere’de Yılın Genç Oyuncusu seçildi ve aynı zamanda Yılın Takımında kendisine yer buldu.. Kewell’ın piyasa değeri öylesine yükselmişti ki, sezonun sonunda İtalya’nın dev takımı İnter 25 milyon poundluk bir teklifle kapıyı çalsa da açan olmamıştı.

Bu performanstan herkes çok etkilenmiş olacak ki, efsane oyunlardan CM2001’de Harry Kewell’ın potansiyeli 195. Oynamış olanlar bilir, oynamayanlar için şöyle söyleyeyim, tavan 200’dür ve şimdiki oyunlarda Ronaldo’nun falan potansiyeli 193 civarlarındadır. Şu zamana kadar gökyüzündeki yıldızlar Kewell için parlıyordu ama ne yazık ki bundan sonra hayat onun için biraz daha zor olacaktı. 00/01 sezonunda bileğinden geçirdiği sakatlık nedeniyle sadece 17 lig maçına çıkabildi Harry. Ameliyat olan Kewell için 01/02 sezonu için tekrar form tutabilmek adına önemliydi. Keza bu sezonda iyi bir performans ortaya koymayı başardı ve 27 lig maçında 8 gol kaydetti. Ancak tam anlamıyla sağlık bir Kewell yoktu sahada ve hala zamana ihtiyacı vardı.

Bu zamanı da 02/03 sezonunda buldu Harry ve sağlıklı olduğu zaman neler yapabileceğini bir kez daha gösterdi. Bu sezonda 31 maça çıkarak 14 gol kaydetti. Bu yılın başka bir anlamı da Kewell’ın kendisini futbol arenasına sunan Leeds United’daki son senesi olması. BBC’ye verdiği bir röportaj sırasında kulübün staff’ı ve sağlık ekibi hakkında olumsuz düşüncelerini hırçın bir biçimde dile getiren Kewell, bu olayın sonunda İngiltere’nin diğer bir büyük kulübü Liverpool’a transfer oldu. Daha birkaç sene önce 25m poundluk bir bonservis bedeli teklif edilen Kewell’ın 10 milyon Euro civarı bir ücrete satılmasının başlıca nedeni ne yazık ki yaşadığı sakatlıklardı. Aslında Milan, Chelsea, ManU, Arsenal ve Barcelona gibi birçok başka kulüp de kendisini transfer etmek istiyordu ama o tercihini Liverpool’dan yana kullandı.



Anfield Road’daki kariyerine de sükse bir giriş yaptı Avustralya’lı. 7 Numaralı formasını burada da sırtına geçirirken, ilk sezonunda 36 lig maçında 7 gol kaydetti. Ayrıca Liverpool’un Uefa Kupası’ndaki en golcü oyuncusu oldu. Her kulvarda şampiyonluk mücadelesi veren Liverpool’un Michael Owen ve Emilie Heskey ile beraber en etkili oyuncusuydu. Keşke başka sakatlık problemleri yaşamasaydı da bu seviyede kalabilseydi. Keza bu sezonun bitişiyle beraber kariyeri büyük bir darbe alacaktı.

Kewell 04/05 sezonuna kabus gibi bir giriş yaptı. İlk 14 hafta gol bulamazken, sakatlıklar yeniden yakasına yapışmıştı. 15. Maçında gol ile tanışmasına rağmen bu sezonu yaşadığı sakatlıklar nedeniyle sadece 18 lig maçı oynayarak bitirebildi. Ancak bu senenin Kewell için bir anlamı daha vardı. Bu sezonda kendisinin çok fazla bir payı olamasa da Liverpool, şampiyonlar ligi şampiyonluğuna ulaştı. Yanı başımızda Atatürk Olimpiyat Stadı’nda oynanılan bu finalde hazır olmamasına rağmen Kewell’ı ilk 11’de sahaya çıkartan Rafa Benitez çok eleştiriliyordu ki, bu eleştiriler haklı çıktı. Kewell daha ilk yarıda yeniden ciddi bir sakatlık neticesinde oyundan alınıyordu. Eminim o an, gözlerini kapatıp defalarca lanet etmiştir bu duruma.

Ardından gelen sezonda kendisine Şampiyonlar Ligi finalinde şans verdiği için borçlu hissettiği Benitez’e borcunu kapatmak için elinden geleni yapsa da pek verimli olamadı ve 27 maçta 3 gol üretebildi. Bu sefer de kasıklarındaki bir yırtık oluştu ve hiç olmadığı kadar futboldan uzak kalmak zorunda kaldı Kewell. Neredeyse 1 sezon tamamen futbol oynamamasının ardından 07/08 sezonunda bir geri dönüş yapmak istiyordu ki, bu dönemde de sadece 10 lig maçında forma şansı bulabildi. Liverpool kariyerinin böyle olmasını kimse beklemiyordu ama onu transfer ederken sakatlık riski de beraberinde gelmişti. Artık yeni bir başlangıç yapmasının zamanıydı. İngiltere’de kendisinden umutlar kesilmiş ve tekrar yüksek seviyede futbol oynayamayacağı düşünülüyordu. Bu koşullarda Harry Kewell neredeyse 10 sene önce çimlerine bastığı bir stada, birkaç yıl önce Avrupa’nın en büyük kupasını kazandığı şehre geri dönmeye karar verdi. 08/09 sezonundan itibaren Galatasaray forması giyecekti..



Harry Kewell’ın Galatasaray’a geleceği açıklandığı zaman, büyük bir heyecan kapladı taraftarı. Yıllarca hayranlıkla izledikleri Avustralya’lıyı karşılamak için binlerce kişi hava alanına akın etti. Saidou’lara, Ali Lukunku’lara alışmaya başlamış olan Galatasaray taraftarı için muazzam bir heyecandı. Keza Kewell’ın da böyle bir desteğe ihtiyacı vardı. Yani iki taraf için de güzel bir birliktelik olacak gibi görünüyordu. Öyle de oldu. Kendi sözleriyle “herkes ayağa bile kalkamayacağımı düşünüyorken, Galatasaray’da yeniden doğdum”. Tek tek sezonları anlatmaya gerek duymuyorum ama Galatasaray kariyerinde lig, kupası ve Uefa’da olmak üzere 32 gole imzasını attı. Mükemmele yakın şut tekniği ve klasıyla hepimizin gözünün pasını sildi. Hele attığı gollerin içerisinde bir tanesi var ki, hiçbir Galatasaray taraftarı ömrü boyunca unutamaz. 2009 senesi.. Uefa’da Çeyrek Final öncesi son maç.. Rakip Bordeaux.. Kewell 25 metre civarında sağ çaprazdan öyle bir vuruş çıkartıyor ki, Galatasaray taraftarı olarak hepimiz bir yandan golün sevincini yaşarken diğer yandan vuruşun mükemmelliğiyle mest oluyoruz. Gerçekten unutulmayacak bir andı.

Harry Kewell ve Galatasaray taraftarı arasında özel bir bağ oluştu. Türkiye’ye gelen çok az sayıda yabancı bu denli büyük bir sevgiye / saygıya layık görüldü. Keza taraflı tarafsız herkes Kewell’ı diğer çoğu oyuncudan ayrı bir yere koydu. Beyefendiliği, profesyonelliği ve düzgün aile yaşamıyla görmüş geçirmiş bir oyuncu profili çizdi Harry. Bizler onu ne kadar sevdiysek o da Türkiye’yi o kadar sevdi. Birkaç ay önce ülkesinde yaptığı bir açıklamada “Leeds United’ta oynarken taraftarlar takımlarını çılgınlar gibi destekliyordu, ancak Galatasaray taraftarları sanki başka gezegenden gelmiş gibilerdi, böyle taraftar görmedim” ifadesini kullandı.
Peki ya sakatlanmasaydı? Ya kariyeri bu kadar fazla sekteye uğramak zorunda kalmasaydı? Muhtemelen hiçbir zaman kendisini Türkiye’de izleyemezdik, her zaman uzaktan gıpta ederdik. Ancak sanıyorum ki, onun dünya futbolundaki yeri şimdikine kıyasla çok daha farklı olurdu. Kalitesi ve yeteneği onu dünyanın sayılı kanat oyuncularından biri olarak aklımıza kazıyabilirdi. Neyse ki, kısa bir süre için de olsa Kewell gibi bir “usta”yı çıplak gözle izleyebildik..


Harry Kewell..



Kewell vs Bordeaux..



Kewell from Galatasaray..



(Mackolik.com ve Wikipedia'daki verilerden yararlanılmıştır, sayfa başındaki üç yorum Ekşisözlük'teki ilk üç yorumdur)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder