UEFA Avrupa Ligi’nde ülkemiz adına elimizde tek kalan
temsilcimiz Beşiktaş, 3-1’lik deplasman mağlubiyetinin rövanşında evinde de
Atletico Madrid’e 3-0 yenilerek belki de elinde sezon içinde kalan tek hedefine
de (Türkiye Kupası’nı hedef olarak görmüyorum) elveda demiş oldu.
İlk 20 dakikalık bölümde gerek seyirciyle gerekse oyunu
rakip yarı alana yıkıp baskı oluşturmayı deneyen Beşiktaş, bu bölümde gol
bulamayınca sonrasında defansta yapılan bir anlık konsantrasyon eksikliğiyle
golü kalesinde gördü. Bu gol açıkçası turun gittiğini belirten, Beşiktaş’ın
bütün ümidini, oynama isteğini yok eden bir gol olmuş oldu ve maçın kaderini
tayin etti. Öyle ki, 90 değil 900 dakika daha oynansa maç, Beşiktaş’ın gol
bulma ihtimali yine de çok düşük olurdu.
Defalarca söyledim yine söylüyorum, Beşiktaş’ın bu oyun
anlayışıyla başarılı olması çok zor. Özellikle ilk yarıda takım hücuma çıkarken
defansta birkaç hazırlık pası, sonra rakipten gelen ufak bir baskıyla
Almeida’ya şişirilen, onun indirdiği toplarla hücumda çoğalmaya çalışan bir
Beşiktaş gözlemledik. Hele ki orta sahasının göbeğinde Veli ve İbrahim Toraman
oynayınca çok fazla top kaybı yaptı Beşiktaş, ve hücuma kalkarken kaybettiği bu
tip toplar kalesine gol pozisyonu olarak dönüyor çoğunlukla Beşiktaş’ın. İkinci
yarıdan hiç bahsetmiyorum bile, tamamen şuursuz bir oyun anlayışı hakimdi
Siyah-Beyazlılara.
Atletico Madrid ise futbolu o kadar basit ve doğru oynadı
ki, Beşiktaşlı oyunculardan çok daha az efor sarfetmelerine rağmen, maçın büyük
bölümünü rölantide oynamalarına rağmen turu rahatlıkla elde ettiler. Atletico
takımında maç içinde kimin nerde duracağı belli, kim nereye pas vermesi
gerektiğini çok iyi biliyor. Günümüz futbol endüstrisinde bu denli yüksek
rakamlar dönerken, günümüz futbolu bu kadar gelişmişken, Beşiktaş gibi
Türkiye’nin en büyük kulüplerinden birinin bu basit oyun anlayışını
başaramaması, gözümüzün içine soka soka gösterdikleri üzere Avrupa futbolu ile aramızdaki
uçurum, bir Türk futbolsever olarak beni ziyadesiyle üzmekte.
Tamam Atletico Madrid’in yetenekli ayakları var, kabul. Ama
alın Beşiktaş’tan Manuel Fernandes’i Hugo Almeida’yı, koyun Atletico Madrid’e,
iyi bir taktik ve sistemli bir futbol anlayışıyla iş yapacaklarını düşünürüm. Ancak
Beşiktaş’ta… Ayrıca futbolda her şey oyuncu kalitesi değil, bunu çok iyi
biliyoruz. Hemen bir örnek verelim, bugün evinde Standard Liege’i 4-0’lık
skorla geçip çeyrek finale yükselen Hannover 96, oyuncu kalitesi olarak
Beşiktaş’tan çok daha iyi mi ? Tabi ki hayır. Ancak Alman disiplinin
futbollarına yansıması, herkesin basit ve doğru işleri yapması, bakın turu
getirdi bu vasat Alman takımına.
Peki Beşiktaş için bunun ilacı ne olabilir diye bakacak
olursak, yeni seçilecek yönetimin sezon sonunda kaliteli, taktik bilgisi yüksek
ve disiplinli bir teknik ekiple anlaşması ve önümüzdeki sezon için birkaç nokta
transfer ile iyi bir sezon öncesi dönem geçirmesi olacaktır. Anlaşılan o ki bu
teknik ekiple, özellikle Carlos Carvalhal ile tüm bu bahsettiğim şeyler yalnızca bir hayal…
Son bir parantez açayım, evet Cenk’in yediği 2. golü bir
amatör kaleci olarak belirtiyorum ki ben halısaha maçında yemezdim. Böyle
rezillik olmaz ! Ancak bu mağlubiyeti tamamen Cenk’e yıkmak tek kelime ile “ayıp”
olacaktır, çünkü bir Beşiktaşlı olarak söylüyorum ki Beşiktaş, takım olarak
halı saha takımı gibiydi. Yine de unutmamak gerekir ki, Türk takımları
içerisinde bu sezon Avrupa’daki en başarılı temsilcimiz olan Beşiktaş, UEFA’da
son 16’ya kalma başarısını gösterdi. Dolayısıyla kazandırdığı ülke puanları
için kendilerine teşekkür ediyoruz, buraya kadarmış…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder