31 Mart 2012 Cumartesi

Oynamasak ne olur, futbol da neymiş!



Yazmayayım yazmayayım dedim ama artık dayanamadım ve sınavlarıma iki gün kala bir şeyler yazmazsam rahat edemeyeceğim. Türk futbolunun geldiği ve gittiği yolun hüznünü yaşamak bir yana, her geçen gün çıkan yeni saçmalıklara insanın sinir sisteminin dayanması çok zor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da gerçekleşen UEFA kongresi, bizim cephemizden bir UEFA kongresinden çok şike gündemine nasıl bakıldığını anlamaya yönelik bir fırsattı. Buradan çıkacak mesajlarla kendimize dersler çıkarabileceğimizi ve bu veriler ışığında yol haritamızı belirlememizi umut ediyordum. Ancak güzel ülkemde çoğu defa olduğu gibi bu sefer de umutlarım boşa çıkacak gibi gözüküyor. Çünkü görünen o ki, hala adamları dinlemek yerine (çok açık bir şekilde uyarılarını yaptılar) karşı çıkmak niyetindeyiz. Ki bunu Avrupa'ya karşı aşağıda kalmamak olarak gören acınası bir zihniyetin futbolumuzu yönetmesi başlı başlına bir fiyasko. Üzülüyorum ki, hala etrafta UEFA / FIFA konusu gündeme geldiğinde "bir şey yapmazlar yeaa" düşüncesinde olan insanlar var.

Bu son günlerde bahsi geçen "thatcher" modeli şu anlama geliyor: Biz kendi isteğimizle 5 sene Avrupa'ya gitmiyoruz arkadaş! Bu ağza bile alınmaması gereken lafı, ciddi anlamda düşünen bir Türkiye Futbol Federasyonu başkanımız var. Keza bunu aday olduğu dönemde de saklamadı ve futbol kulüplerimizin birbirinden başarılı yöneticileri de ardı ardına bu adaya desteklerini verdiler. Bu da yetmez gibi bir de başbakan çıkıp: "Gerekirse gitmeyi veririz Avrupa'ya, bak İngiltere'ye nasıl geri döndüler" diyor. Yahu futbol bazında İngiltere ve biz bir miyiz! Haydi onu geçtim, Allah aşkına İngiltere'nin o zaman içinde bulunduğu durum ile bizim şimdi yaşadığımız durum aynı mı? Bilmeyenler için İngiltere neden Avrupa'ya 5 sene gitmeme kararı aldı anlatayım: 1985 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası finali Liverpool ve Juventus arasında oynanıyor. Bu maçtan önce İngiliz holiganlar (Liverpool taraftarı) Juventus taraftarlarına saldırıyor. Oluşan kaos ortamında bir duvar çöküyor ve İtalyan taraftarlar tellere sıkışıyor. Bu olay sonucunda 39 kişi hayatını kaybediyor. Siz kimsiniz ki böyle büyük bir trajediyle, birkaç kulübün şikeye, teşvik yada teşebbüse bulaşmasını bir tutuyorsunuz? Siz kimsiniz ki birkaç kulübün hukuk dışı davranışları şüphesiyle yargılanmasını, bütün bir ülkenin futbol geleceğine mal ediyorsunuz.

Thatcher modelini uygulamanın başka bir anlamı da şu: "Evet biz suçumuzu kabul ediyoruz ve kendi cezamızı kendimiz veriyoruz." Peki iyi de arkadaş, sen bunun doğuracağı sonuçları hiç mi göz önünde bulundurmuyorsun? 5 sene Avrupa kupalarına gitmemek demek kulüplerimizin bütçelerine geri dönülmesi neredeyse imkansız hasarlar vermek demek. Şimdi ben ardı ardına bir çok şey sormak istiyorum, bu süreç bağladığında "futbol ekonomisi" lafını ağzından eksik etmeyenler, bu nedenle ceza verilmesinin önünde duranlar şimdi bu mevzular yüksek sesle konuşulurken nerelerde? Bir veya birkaç kulübün küme düşmesiyle kıyaslanamayacak bir ceza söz konusu şuan. Zaten ardı ardına berbat bilançolar açıklayan futbol kulüplerimiz 5 sene boyunca Avrupa'dan 5 kuruş almadan yaşamını sürdürebilir mi? Sürdürse ne hallerde sürdürür? Digitürk en son ihalede yaptığı gibi bir kez daha ligimizin kalitesinin 3 katında bir para teklif eder mi? Hangi kaliteli yabancı oyuncu, Avrupa piyasasında takip edilme şansı olmadan bu lige adımını atar? Ne olacak peki, bu şekilde kaliteli Türk oyuncular mı yetiştireceğiz? Bu şekilde kısıtlamalarla, kaliteli hiç bir şeye ulaşılamaz. Bu çok net. Kaliteyi arttıracak tek bir şey varsa o da rekabettir. Allah aşkına kaç tane Türk oyuncu ulaştığı yerden daha fazlasını istediği için yoğun bir çalışmaya girmiş. Böyle kaliteli yabancı oyuncuların da olmadığı bir durumda yerli oyuncuların yerlerinin garanti olacağı ve kalitelerinin daha da geriye gideceğini görmek çok zor değil.



Peki 5 sene boyunca Avrupa'ya gitmedik. Hadi bu süreçte de futbolumuz sadece ağır yara aldı ama ölmedi. Sanıyor musunuz ki, şimdi bıraktığımız yerden Avrupa'da devam edeceğiz. Avrupa'da takımların ve ülkelerin sıralamaları son 5 sezonda topladıkları puanlarla belirlenir. Yani biz ülkecek en alt sıraya düşeceğiz. Bunun meali de şu: Şampiyonlar Ligi'ne, UEFA Avrupa Ligi'ne girdiğimiz zaman San Marino takımlarından bile fazla ön eleme oynayacağız. Üstelik bunları da seri başı takımlarına karşı oynayacağız. Seri başı olmayan takımlarla oynarken bile, takımlarımızın bu eleme maçlarında ne büyük sıkıntılar yaşadığını biliyoruz. Bir de ardı ardına Tottenham, Valencia gibi takımlarla oynadığımızı düşünün. Muhtemelen ülke olarak Şampiyonlar Ligine bir süre de o şekilde katılamayacağız.

Demin "bütün bir ülkenin futbol geleceği" dedim. Bu kavramın içine giren unsurlardan birinin de milli takım olduğunun farkında mıyız acaba? Yani biz şikeyi ülke olarak kabul ettiğimiz ve kendi kendimizi Avrupa'da oynamaya layık görmediğimiz zaman, Avrupa bizi milli takım düzeyinde turnuvalara dahil edecek mi? Bütün bir milletin heyecanıdır, milli maçlar. Milletleri bir araya getiren bir tutkudur bu heyecanlar. Muhtemelen böyle bir yola adımımızı attığımız zaman, bu heyecandan da yoksun kalacağız. Bunların yanında düzenlemek istediğimiz EURO 2020'yi falan da unutalım şimdiden daha iyi. Euro 2016'ya adaylığımız sürecinde yaptığımız presantasyonlar şu fikri temel alıyordu: It's time for Turkey! Gerçekten de bizim zamanımız gelmiş..

Başından beri korktuğumuz şey başımıza gelmez umarım ama endişe verici açıklamaların sayısı artmaya başladı. Prestij kaybı, para kaybı her şey bir yana bütün bir millet olarak çok sevdiğimiz, hayatımızın bir parçası yaptığımız "futbol"u kaybetme tehlikesi var karşımızda. Avrupa arenasına çıkmadıkça, esas başarıyı orada yakalama amacı olmadıktan sonra burada oynanılacak ligin mahalle liginden ne farkı kalacak ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder