34 haftadır devam eden normal sezonun çok fazla bir anlam
taşımadığı, ilk 4 sıradaki takımın yerinin bu 6 haftada belirleneceği Spor Toto
Süper Final açılışı bugün Kadıköy’de yapıldı. Aslına bakarsak Süper Final
açılış maçının cumartesi günü oynanması gereken Beşiktaş-Galatasaray olması
gerekiyordu. Ancak bir önceki yazımda yazmıştım, “İnönü Stadı’nın akıbeti ne
olacak ?” diye. Cevabını veriyorum : Yoğun yağış yüzünden göl oldu(!) Şaka bir
yana, dolayısıyla açılış maçı bu maça sarkmış oldu ve Fenerbahçe, evinde
Trabzonspor’u 2-0’la geçerek Süper Final’e kendi adına süper bir başlangıç
yapmış oldu.
Fenerbahçe, kendi evinde oldukça etkili oynayan bir ekip
ancak kendilerine her daim problem yaratan, ters gelen Trabzonspor’u bu denli
rahat, güle oynaya yenmesini çoğu kişi beklemiyordu. Nasıl mı oldu bu durum ?
Maça şöyle bir bakarsak, Fenerbahçe’nin “Ah bu da kaçar mı” diyebileceğimiz,
%100 gollük çok sayıda pozisyonunun olmamasına rağmen, mental olarak, kazanma
arzusu olarak bu maça Trabzon’dan 2-3 kat daha hazır olduğunu, bunun da
galibiyeti getirdiğini düşünüyorum. Ayrıca, Fenerbahçe’nin birçok maçta
hastalık haline gelen, öne geçtikten sonra geriye yaslanıp ciddi baskı yeme
özelliğini bugün göstermemesi, tam aksine öne geçtikten sonra da çok iyi pas
yapıp, top çevirip oyun hakimiyetini elinde tutması da, 3 puanı getiren çok
önemli bir faktör olmuş oldu.
Peki Fenerbahçe için birçok olumlu şey söyledik, bunda
Trabzonspor’un oyununun payı nedir ? Tartışmasızdır ki Trabzonspor’un bu denli
kötü oyunu, Fenerbahçe’yi ön plana çıkaran başlıca özellik olmuş oldu. Tamam,
şampiyonluk şansınız matematiksel olarak devam etse de mantıksal olarak yok,
ama yine de Süper Final’e girmiş, normal ligi 3. bitirmiş bir takımın bu denli
kötü oynaması kabul edilemez bir durum. Şöyle bir sahaya bakıyoruz, Colman
kayıplarda, sürekli 3 kişinin arasına giriyor baskı yiyor ve top kaybediyor,
Zokora kayıplarda, Burak ilerde tek başına, ayağına doğru düzgün top değmedi
diyebiliriz. Bireysel kötü performanslara ek olarak, takım olarak da
Fenerbahçe’nin pas trafiğine ayak uyduramayıp, çok fazla pas hatası ve top
kaybı yapmaları, Trabzonspor’u evine eli boş dönmesine sebep oldu.
Bireysel olarak Fenerbahçe’den Gökhan Gönül’ü bu maçta çok
beğendiğimi belirtmem gerekir. 90. dakikada bile rakip korner direğinde bek
oyuncusuna baskı yapıp korner kazandıran, bu sezon bir türlü ulaşamadığı geçen
sezonki formuna, “ciğersiz” Gökhan Gönül’e, bu maçta geri dönüş sinyalleri
verdi Gökhan. Trabzonspor’da ise hiç güven vermeyen takım savunmasına rağmen, tek
ön plana çıkan ismin, yaptığı birkaç kritik müdahale ve geçirmediği hava
topları ile genç Mustafa Yumlu olduğunu düşünüyorum.
Yazımı noktalarken, Emre Belözoğlu’ya bir parantez açalım.
Zokora maç sonrası yaptığı açıklamada, Emre’nin kendisine “pis zenci” dediğini
iddia etmiş. Eğer ki Emre böyle bir şey yaptıysa (ki İngiltere’de de ırkçılıkla
suçlanmıştı kendisi), bırakın 3-5 maç cezayı, futbol lisansının alınmasını ve
Türk futbolunun böyle ahlaklı(!!) bir futbolcudan kurtulmasını temenni
ediyorum. Emre’nin bu 1-2 değil kaçıncı vukuatı, eğer bu iddia doğruysa artık
yeter… Son olarak da maç öncesi koreografi sırasında ipleri kopan 3D pankartın
altında kalan ve ciddi yaralanan Fenerbahçe taraftarına ve maç içerisinde burnu
kırılan Burak Yılmaz’a en içten dileklerimle geçmiş olsun diyorum. Futbolun
dostluk unsurunu ve Fair-play özelliğini ciddi anlamda unutmaya başladık ne
yazıkki…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder