24 Ağustos 2011 Çarşamba

Espn'den Türkiye saldırısı ve altındaki noktalar

Dün ESPN’de Rick Reilley tarafından yazılan yazıda açıkça Türkiye düşmanlığı yapıldı. Açıklamaların detaylarından bahsetmek ve irdelemek gerekiyor. Ancak yazı o kadar sert ve maksatlı yazılmış ki insanı rahatsız ediyor. Sanki orta çağda yaşıyormuşuz gibi bir havayla yazılan yazıda alenen oyunculara Türkiye’ye gitmeyin çağrısı yapılmış. “Irak, İran ve Suriye’ye sınırı olan Anti-Amerikan ve Anti-yahudi ülke” yazı içinde Türkiye için uygun görülen sıfatlardan sadece biri. Tabi ki bunu “özgürlüklerin ülkesi” olan “kusursuz” Amerika’dan bir yazarın yazdığını da unutmayalım.

Aslında yazıda bahsedilen şeylerin içinde doğruluk payı var. Örneğin 4 maçlık bir kötü serinin ardından oyuncuların önünde keçi kurban edilip kanının alınlarına sürmesi istenmiş ki, hak vermemiz lazım bir Amerikalı için tüyler ürpertici. Ancak bu bir gelenek diyelim ve geçelim çünkü bu tartışma bizim yerimiz değil. Bence kesinlikle böyle bir şeye bir yabancı oyuncu zorlanmamalı o başka. Ama işin esas kendimizi sorgulamamız gereken kısmı bu değil. Esas sorun sahaya yabancı madde atılması, seyircilerin sahaya girmesi ve ya Allahu Ekber naralarıyla İsrail’li oyuncuyu kovalamaları kısmı. Çünkü bunlar gerçekten oluyor ve kesinlikle spor salonlarına hiç mi hiç yakışmıyor. Allah aşkına tekbir çekerek İsrailli bir insanı kovalamanın bir spor arenasında ne işi var? Bunu yaparsan tabi ki zaten ön yargılı olan batı ülkelerinden iyi bir bakış açısı bekleyemezsin. Futbol’da bile 5-6 sene öncesine göre bu işlerde çok büyük azalma görebilirken spor salonlarımızda bu terörün yaşanması çok üzücü. Bu ülkede ne yazık ki deplasmanda şampiyonluğu kazanan takım kafasına en az çakmak en fazla koltuk yemeden kupasını alamıyor. Bunu Anadolu Efes’in şampiyonluğunda da Fenerbahçe Ülker’in şampiyonluğunda da gördük.

Oyuncuları soyunma odasına kadar kovalayınca mutlu olup egomuzu tatmin ediyoruz. Futbolda korumaya çok uğraştığımız marka değerimiz konu basketbol olunca arka planlara atılıyor demek ki. Oysa kıyaslayacak olursak futbolda her sene şampiyonlar liginde oynayan iki takımımızın, premier lig’de oynayan 5-6 oyuncumuzun olduğunu hatırlamıyorum.

Bir başka sorun ise bu oyuncuların paralarını alamamaları durumu. Ancak bu konuda konuşmak ne Rick Reilley’e düşer ne de gidip şikayet eden Amerika’lılara düşer. Bu durumdan muzdarip olan grup Türk oyunculardır. Yabancı oyuncular parasını alamasa zaten çeker gider sonra da mahkeme yoluyla şöyle böyle o parayı alırlar. Türk oyuncular ise kulübü mahkemeye verse ve ya bir şeyler yapmaya çalışsa vatan haini ilan edileceğini bildiği için susar. Yabancı oyuncu ve Türk oyuncu’ya bakış farkını üzülerek bu yaz Beşiktaş’ta bir kez daha gördük. Hani şu Temmuzun ortasında antrenmana çağırılan gelmezlerse sözleşmesi tazminatsız feshedilecek olan 3 oyuncudan bahsediyorum. Aynı zaman zarfında Deron Williams’ı 5m euroya ikna etmeye çalışıyorlardı sanırım.

Neyse Rick Reilley’nin Türkiye’de oynayan oyuncuların dediklerini çıkış noktası alarak yazdığı bu yazı haddini aşmış. Herhalde kendisi Türkiye’yi Birleşik Arap Emirliklerine bağlı falan sanıyor. Malum kahvaltıda genellikle humus yiyormuşuz öyle diyor. Ancak bu olaya da diğer çoğu şeyde yaptığımız gibi gözümüzü kapatıp saldırmayalım. Yazının içeriği biraz aynaya bakmamızı gerektiriyor. Çünkü bu bahsedilen şeylerin neredeyse hepsi oluyor. Önüne nasıl geçebiliriz bunun tartışılıp konuşulması gerekiyor. Basketbol gibi seyirci ile oyuncuların bu kadar yakın olduğu bir spor dalında her şey olabilir. Bunun önüne geçmek için belki de cezaların daha yüksek olması gerekiyor.

http://espn.go.com/espn/story/_/id/6887526/time-talk-turkey bu da okumak isteyenler için yazının linki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder