10 Ağustos 2011 Çarşamba
Adios Arda Turan
Çok uzun zamandır belirsizliğini koruyan Arda Turan’ın durumu sonunda nihayete kavuştu. Arda bugünden itibaren artık Athletico Madrid’in futbolcusu. Şimdiden söyleyeyim bir Galatasaraylı olarak Arda’nın yeri benim için de diğer futbolculardan oldukça ayrı. Bu yüzden bu yazıyı olabildiğimce tarafsız, samimi duygularla ve düşüncelerle yazıyorum.
2005 yılında ilk kez profesyonel olarak Galatasaray formasını sırtına geçiren Arda Turan bir neslin türk futbolunda yükselişine tanık olduğu en büyük yıldız oldu. Arda’nın futbolunun gelişmesinde kiralık olarak oynadığı Manisaspor’un da katkısı büyük. Ersun Yanal’dan çok şeyler kazandığını kendisi de zaten fırsat buldukça belirtiyor. Yıllar geçtikte kendisini çok geliştiren Arda 2008 yılındaki Avrupa Kupasında oynadığı muhteşem futbolla bütün Avrupa’nın da dikkatini üzerine çekmiş oldu. En büyük sıkıntısı da futbolunu bu seneden itibaren yeterince geliştirememesi oldu. Bunun belli başlı sebepleri var. Bana göre bunların başında da Galatasaray’ın efsane ismi Hakan Şükür’den sonra daha 21 yaşında kaptanlığın Arda’ya verilmesi oldu. Adnan Polat’ın yaptığı en büyük yanlışlardan biri de bu oldu. Arda’dan Metin Oktay’ın veliahtı olması beklendi ve 10 numaralı forma ona verildi. Oysa Arda hiçbir zaman ben Metin Oktay olacağım dememişti. Onun her zaman arzusu Avrupa’da büyük bir kulüpte forma giymekti. Ancak söylediği şey şuydu; hangi kulübe gitsem de ben her zaman Galatasaray’lı Arda olarak kalacağım. Ancak Arda hiçbir zaman sesini yeteri kadar duyuramadı bu konularda. 2008 kupasından sonra kendisini Messi ile kıyaslayanlar bile oldu. Ondan sonra da onun kadar iyi oynayamadığı için eleştirildi. Böyle saçmalıklar arasında Arda’nın kaptanlığa getirilmesi o zaman için heyecan verici olmasına rağmen büyük yanlıştı.
Yeni 10 numara yeni kaptan Arda zaten medyanın yoğun ilgisi altındayken artık her adımı takip edilen bir adam olmaya başlamıştı. Küçüklüğünden beri hayal ettiği noktalardan birine ulaşmıştı bu genç adam. Daha 21 yaşında taraftarı olduğu kulübün kaptanlığına erişmişti. Bu durum doğal olarak bu genç oyuncunun egosunu da arttırmıştı. Ancak esas sorun şuydu ki Arda bu zamandan itibaren devamlı olarak hak etmediği sıfatlara layık görüldü. Tabi ki kendi hataları da çok oldu. Ama durumun altında yatan esas olay bu değildi. Arda 2009 sezonunda da gayet iyi bir performans sergilemiş ve bu yüzden medyadan gelen eleştiriler çok büyük etkiler yaratmamıştı. Tekrar söylüyorum ki kendi hataları da oldu. Ancak bu hataların sorumlusu olarak ben Arda’yı görmüyorum. 21 yaşında çocuğu Galatasaray gibi büyük ve her sene başarı yakalamak zorunda olan bir kulübün kaptanı yapıp, ondan sonra da takıma kaptanlık yapamıyor bir araya getiremiyor diye eleştirmek bana göre saçmalığın daniskası. Bu çocuğun zaten yetenekleri ve yaptığı büyük çıkışla üzerindeki yük artmışken bir de üstüne böyle bir yük eklemek insafsızlık oldu. Tabi ki bu hamlenin esas amacı, Adnan Polat’ın her zaman yaptığı gibi, muhtemel bir başarısızlıkta suçu başka birisine atmak istemesiydi. Şimdi geriye doğru bir bakıp Adnan Polat’ın buna benzer yaptığı hamleleri düşünelim. Skibbe, Bülent Korkmaz, Frank Rijkaard, Hagi.. Bunlar sırf teknik direktörlerdeki suçu başkasının üzerine atıp kendisinden konuşulmamasını sağlama hamleleri. Bülent Korkmaz ve Hagi gibi efsaneleri gereksiz yere takımın başına getirip bu kadar büyük isimlere eleştirileri yönelterek aradan sıyrılmayı düşünen bir başkandı Adnan Polat. Arda da onun kurbanlarından biri oldu.
Ne zaman ki Arda 2010 sezonunun başından itibaren sürekli sakatlık problemleri yaşamaya başladı, işte o zaman eleştirilerin de ‘saldırı’ların da dozu kaçtı. Gittiği çorbacıdan tutun yaşadığı sakatlıklar bile ağızlarda sakız oldu. Gittiği çorbacı açılışında en az 10 futbolcu varken onun orada olması manşetlere taşındı. Aziz Yıldırım’a saygı göstermesi terbiyesini bozmaması eleştiri konusu oldu. Aziz Yıldırım’ın kendisine ‘sen de mi buradaydın lan Arda’ diye hitap etmesi bir hafta boyunca futbol yorumcularının en çok konuştuğu olay oldu. Sanki o an için Türk futbolu olarak en büyük sorunumuz Arda’yla Aziz Yıldırım’ın arasında geçen diyalogdu. Bu konu hakkında gereksiz ve boş konuşma üstadı antipatik Gökmen Özdenak’ın yaptığı yorum hala dün gibi aklıma; ‘Ulan biri bana öyle herkesin içinde lan diye hitap edecek, ben onun ümüğünü sıkarım orada ümüğünü’. Bu sözün üstüne yorum yapmaya gerek var mı ki. İşte bu tarz bir habercilikten ve medyadan bahsediyoruz. Çorbacı açılışında kendisine yapılan samimi ve art niyet olmayan ancak kaba bir hitabın karşılığında Arda’nın birilerinin ümüğünü sıkmasına bekleyen televizyon yorumcuları var. Hatta o programın devamında Arda’nın kaptanlığının alınması için kampanya da başlatılmıştı. Bir kez daha yorumsuz kalıyorum. Unutulmamalıdır ki Kaptan’ın ağır sakatlıklarının başlangıcı Türkiye – Belçika milli maçında Fellaini’nin yaptığı darbe sonrasında olmuştur. Kasaplıktan öte bir biçimde yapılan o hamleden sonra Arda’nın bir sakatlığı bitmiş diğeri başlamıştır. Kimi zaman sakatlığı tam iyileşmeden Milli Takımda ve Galatasaray’da forma giymiştir (ki bu da önemli bir hatası oldu). Çünkü kabul edilse de edilmese de iki takımın da en büyük silahı son yıllarda her zaman Arda Turan olmuştur. Aynı televizyon yorumcularıdır ki Arda’nın sakatlığına fazla seks yapmaktan olmuştur demişlerdir. Lafını bilmeden nereye gittiğini düşünmeden yapılan bu yorumlar Sinem Kobal ile ilişkisi olan Arda’ya en çok koyan şey olmuştur. Bu dönemde Galatasaray yönetimi de Arda’nın yanında yeteri kadar durmamışlardır. Bu da kasıtlı bir şekilde yapılmıştır. Çünkü Galatasaray yine kötü gitmekteydi ve Adnan Polat’ın yine suçu başkasının üzerine yıkmak için bir kurbana ihtiyacı vardı. Medya karşısında her zaman Arda’yı destekler gibi görünen Adnan Polat aslında tam olarak Arda’nın arkasında durmamıştır. Eğer ki durmuş olsaydı medya da Arda’nın üzerine bu kadar gelemezdi. Keza Galatasaray taraftarı da (içinde benim de dahil olduğum) ister istemez Arda’ya tavır almaya başladı bu dönemde. Çünkü her gün her hafta hakkında haber yapılan (kendi istemese dahi) ve devamlı eleştirilen bir isim olmuştu Arda. Böylelikle Galatasaray taraftarı da en çok desteğe ihtiyaç duyduğu günde Kaptanını yalnız bıraktı. Tribünlerde Arda’nın sevgilisine sinema kapatmasına göndermeler yapılan tezahüratlar söylendi. Bu da Arda’ya en çok koyan ikinci şey oldu.
Yapılan saçma sapan seks eleştirilerinden sonra canlı yayında bunlara cevap vermeye çalışırken dayanamadı ağladı bu bile eleştiri konusu oldu. Tamam, anladık Türk milleti olarak her şeyin altına bir şeyler aramaya bayılırız ama bu çocuk bunları yaşarken daha 22-23 yaşındaydı. Bu her zaman unutuldu. Ne kadar yaptığı hatanın farkına varan taraftar Kaptan’la arasındaki buzları eritmek ve bağrına basmak istese de Arda hiçbir zaman kendi taraftarının kendisine cephe almasını kaldıramadı. Aylarca haftalarca sakatlığı nedeniyle futbol oynayamadığı dönemde bütün eleştirilerin hedefi olan Arda’nın çıktığı ilk maçta gol attıktan sonra kendisine ‘büyük kaptan’ diyen taraftarına ‘şimdi büyük kaptan olduk dimi’ şeklindeki sitemini şahsen unutamıyorum. Ki şunu da belirtmek gerekir ki Arda Turan büyük kaptan falan değildir. Arda’ya büyük kaptan demek bence Bülent Korkmazlara, Hakan Şükürlere saygısızlık yapmaktır. Ama gerçekten de bir kulübün en fazla göz önünde bulunan değerine bu kadar kolay sırt çevrilmemeliydi. Diğer futbol ülkeleri nasıl çıkan genç futbolcularını el üstünde tutup müthiş bir şekilde pazarlıyorlarsa, biz de tam tersine Arda’yı bitirmek sindirmek için elimizden geleni yaptık. Televizyoncusuyla, gazetecisiyle, yöneticisiyle, taraftarıyla.. Hiç birimiz rahat bırakmadık kendisini ve sürekli olarak yıprattık.
Arda Turan’ın o kadar çok üstüne gidildi ki artık buradan kaçıp kurtulmak istediği ayan beyan ortadaydı. Kendisinin kalması için başkan Ünal Aysal’ın ve Fatih Terim’in yoğun çabaları da yeterli olmadı. Bunun için kendisini de suçlayamayız. Gitmek isteyen mutlu olmayan bir oyuncuyu tutmanın bir anlamı yok. Ancak keşke transfer döneminin daha başlarında transferi gerçekleşseydi de Galatasaray’ın transfer politikasını değiştirmesi için daha çok vakti olsaydı.
Şimdi ise Eboue ve bir hücum oyuncusu alarak transferi kapatmak isteyen Galatasaray’ın transfer politikası değişmek zorunda. Arshavin ismi sıkça geçiyor, ancak bu transferin maliyetini incelemek lazım. Arshavin çok büyük bir yetenek ve gelirse çok iş yapacaktır ancak oyuncunun gelmek istemediği ve Arsenal’de kalmak istediği söyleniyor. Şimdi Arda’nın gidişiyle beraber sol kanat da boşalmış oldu ve eğer 4-3-3 , 4-2-3-1 tarzı sistemlerle oynanılacaksa kesin olarak bir sol açık transfer edilmesi gerekiyor. Tabi ki bir de işin kontenjan sorunu kısmı var. Servet, Hakan, Selçuk ve Sabri oynarsa eğer kalan son Türk mevkiine Kazım gelebilir ki bu kanatlı bir sisteme dönüş demek oluyor. Çünkü elinde Baros, Elmander gibi forvetler varken Kazım’ı santrafor oynatmak çok fazla tercih edilmez. Belki de Arshavin yerine kaliteli genç 1-2 türk oyuncuya da yatırım yapılabilir. Örnek; bu sene İlkay Gündoğan 4m euroya, Mehmet Ekici 5m euroya transfer oldu.
Geçtiğimiz sezon da Arda’nın peşinde olan ve hem sezon başında hem de sezon ortasında resmi teklif yapan Athletico Madrid sonunda istediğine kavuşmuş oldu. Arda’nın açısından bana göre son derece doğru bir karar. Bir kere kendisine en çok uyacak olan ligi seçti. İngiltere’ye gitmek istediğini söylüyordu ancak fiziksel olarak Premier League’de çok zorlanırdı. İspanya’da teknik ve saha görüşü özellikleriyle ön plana çıkacaktır ve başarılı olacaktır. Özellikle de önünde Forlan yanında Reyes gibi anlaşabileceği oyuncularla oynayacak olması önün için büyük fırsat.
Merak edilen bir başka konu ise Arda’nın gidişiyle beraber kaptanlık pazubandının kime verilecek olması. Gerçekten de şu anda bakınca kaptan bu olmalıdır diyecek bir oyuncu pek ön plana çıkmıyor. Takımda kalsaydı Lorik Cana kaptanlığa en çok yakışan adam olurdu. Ancak şu an için en doğru seçenek Sabri gibi görünüyor. Umuyorum ki kaptanlık bandını Servet’e vermezler. Sanıyorum ki Sabri’nin de kaptan olduğu günleri görmemiz çok yakın. Tuhaf geliyor böyle düşününce.
Eğer ki Arda gitmeseydi bu sene Galatasaray’ın tekrar yükselmesine yardım edecek ve belki de ‘görevini yapmış’ olarak ayrılacaktı. Ancak şu da unutulmamalı ki bu adam Galatasaray’dan bedavaya gitmedi, 12m euro gibi doğru kullanılırsa muhteşem bir paraya satıldı. Ki bu da Türk oyuncular içinde yeni bir rekor. Yani başkalarında olduğu gibi takımına 5 kuruş kazandırmadan gitmedi. Uzun lafın kısası güle güle Arda Turan. Seni güler yüzünle sevdi taraflı tarafsız tüm Türkiye ilk çıktığında. Son iki senedir seni takımın durumuyla da paralel olarak neredeyse hiç mutlu görmedik. Umuyoruz ki Madrid’de çok başarılı olur ve seninle gurur duymamızı sağlarsın.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder